23 Kasım 2021 Salı

TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİ TARİHİ VE MÜCADELESİ

Ülkemizde demokrasi nasıl bir durumda, ne merhalelerden geçmiş bir görelim aynı  zamanda doğru bir şekilde masaya yatırıp irdeleyelim.

Hadi bakalım😄 


Öncelikle demokrasi nedir diye sorduğumuzda, siyasal denetimin halkın kendi seçtiği temsilcilerde bulunmasıdır. Bunu söylerken bu tek başına bir kriter değildir. Adil seçimler, bir çok partinin olması vs. bunlarda diğer kriterlerdir. Yani demokrasi var demekle demokrasi var olmaz, tüm yönleri ile işlemeli ki demokrasi olsun.


Türkiye'mizin demokrasi yolculuğunu daha iyi anlayabilmek için, derine inmek ülkemizin doğumundan önceye gitmek gerekir.

Gidelim👇


1789 yılında Fransız ihtilali gerçekleşti. Bu olay ile beraber ulus bilinci dediğimiz kavram şekillenirken farklı ulusları içinde barındıran dönemin çok uluslu devletlerini ister istemez etkiledi daha doğrusu zarar verdi. Osmanlı devleti de  çok uluslu yapısından dolayı bundan yara aldı.

Fransız İhtilalinden 15 yıl sonra Sırplar ilk milliyetçi isyanı başlattılar. O günün şartlarına göre çok kısa bir süre çünkü medya yok, iletişim araçları yok ve fikir 15 sene gibi bir sürede Sırp milletini etkiliyor. Nedir bu: Bağımsız bir devlet olmak. Milli bir devlet olmak.


1832 yılına geldiğimizde ise Yunanlılar Osmanlıdan kopup devlet oluyorlar. Osmanlı devleti kendi gücünü aynı zamanda dönemin atmosferini görünce bir noktada arayışa giriyor. Fransız devrimi olmuş, halk krala karşı bir refleks göstermiş  bundan da daha tehlikeli bir şey olmuş. 'Her millet kendi bağımsızlığını elde etmeli ve her millet kendini yönetmeli' fikri doğmuş.


Yunanlılar ayrılıp devlet olunca, Osmanlılar dağılmanın kökenini gayrimüslim milliyetçilikte gördü ve 7 yıl sonra Tanzimat Fermanı ile sistemi hiç sorgulamadan tüm halkı hukuken eşit şekilde kucaklama, devleti gayrimüslim milletlere yaklaştırma politikası güttü. Yetti mi? Tabi ki hayır. 

Ha zaten Osmanlı istese dahi o şartlar ve gelişen olaylar içerisinde daha ileri gidemezdi. Ama ne oldu. Milliyetçilik rüzgarı her geçen gün o kadar sert esmeye başladı ki 17 yıl gibi kısa bir sürede Islahat Fermanı geldi.

Islaha Fermanı ile Osmanlılar dediler ki: gayrimüslimlere daha fazla hak verelim bununla da yetinmeyelim bazı batı  tarzı kurumları ülkeye taşıyalım, Sonra  dönelim: Arkadaşlar! bu devlet hepimizin diyelim. Adamlar ayrılıp devlet kurmasın. Yetti mi? Tabi ki hayır.

1876 yani Fransız ihtilalinden 87 yıl sonra, milliyetçilik dalgası, dış baskılar, isyanlar, ekonomik sıkıntılar derken Osmanlılar, bir meclisimiz olmalı fikrini benimsediler. Benimsediler benimsemesine ama padişahın tüm yetkileri elinde duruyordu. Burada kimsenin demokrasi ile alakası yok. Avrupa bu yolla Osmanlı bürokrasisini ele geçirmeye çalışırken, Osmanlı ise Avrupa'nın baskısını delmek için göz boyuyor. Yine de belli bir demokrasi bilincinin ilk adımı Türk milleti adına. Osmanlı bürokrasisi şunu gördü: Evet olabilir, padişahın yanında etkisi az bile olsa bir güç olabilir.


Meclis iki yıl açık kaldı, siyasi atmosfer değişti derken 2. Abdülhamid meclisi tatil etti. ne kadar mı? 33 sene😀

Haklı mıydı peki? Avrupa'nın ekonomik ve siyasi baskıları, her tarafta isyan, savaşlar, Müslüman milletlere sıçraması olası milliyetçilik ateşi ve mecliste Rus yanlısı İngiliz yanlısı olan gruplar ki bağımsız onlarla gizli görüşüyorlar. Hepsini göz önüne alınca padişah, ülkeyi ayakta tutacak şeyin mutlak bir otorite olduğunu gördü. Padişahın otoritesi bu kırılma zamanında tam olmalı kanısına vardı.

Yok biz hürriyetçiyiz özgürlükçüyüz diyen Namık Kemaller vs. devletin realitesinden kopmuş adamlar. Lan bir şeyin doğru olması her zaman bayraklaştırılmasını gerektirir mi? Çok uluslu bir devlette show yapıyorsun. sen özgürlük mü istiyorsun?  Araplar da istiyor. Sen hürriyet mi istiyorsun? Sırplar da istiyor. Belki sen hürriyetçi, özgürlükçü yeni bir Osmanlı istiyorsun fakat ayrılıkçı hareketlerin temeli salt özgürlük değil. milliyetçi özgürlük. her millet bir devlet olmalı fikri. Adam artık Osmanlı adına karşı. O yüzden Osmanlıcılık başarılı da olamadı zaten.


1878 yılından sonra yani 2. Abdülhamid meclisi kapatınca demokrasi, özgürlük gibi fikirler yerinde mi saydı ? hayır. Herkes kendi bildiği yoldan yürüdü. Padişah kızıl sultan oldu. Geri kalan zerzevat hürriyetçi. 

1889 yılında ise ittihat ve terakki  yavaştan filizlenmiş milliyetçi ve güya özgürlükçü tiplerin yuvası olmaya başlamış, devlet bunu fark edip takip etse bile akıntıya karşı kürek çekmek gibi bir şey fikirler o kadar anlamlı ve makul ki herkes romantik bir şekilde dahil oluyor. Devletin durumundan bihaber olarak tabi.

1908 yılına gelindiğinde çetecilik hareketleri ile padişahı meclisi açmaya zorladılar, başarılıda oldular. Ayaklanmalar yayılır korkusu ile devlet meclisi tekrar açtı. İttihat ve terakki üyeleri daha 1 yıl içinde ülkede o kadar sorun ile karşı karşıya getirdi ki 31 mart ayaklanması olarak bilinen ayaklanmaya (Ayaklananlar kendi adamları) maruz kaldılar. Ne yaptılar tabi balkanlardan bir ordu getirdiler ordu dediysek eh işte.

1909 yılında gerçekleşen bu olay neye sebep oldu biliyor musunuz? ayaklanmadan padişahı sorunlu tutup tahttan indirdiler. 1909 yılından 1918 yılına kadar devleti yöneten ittihat ve terakki...

 Durun durun! bunu Turgut Özal Anlatsın.


Batırdılar devleti batırdılar. 1914 yılından 1918 yılına kadar süren dünya savaşında Osmanlı iflas bayrağını çekti. 1918 sonu itibariyle  Anadolu da başlayan işgal karşıtı hareketler  küçük gruplar halinde işgal güçlerine karşı ateşli bir savunmaya geçmişti. Hal böyle iken devlet plan yaptı ve Vahdettin'in emri ile Mustafa Kemal Samsuna doğru yola çıktı. (Burada söylenecek çok şey var bunu tarihe bırakalım😉) Sükuneti sağlamak için giden Mustafa Kemal'in asli görevi işgal karşıtlığını ateşlemekti. 1922 Ağustos ayında düşman püskürtüldü. Sonra ne mi oldu?  saltanat kaldırıldı.

Saltanatın kaldırılması iyi bir şey, yine bunu her yönüyle işin ehli insanlar bakmalı ama biz sisin biraz içine girelim. 1 yıl olmadan cumhuriyet ilan edildi hani var ya Mustafa kemal bir gece ansızın arkadaşlarına: 'Efendiler! yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz. demiş. Yedik mi? Hayır.


BAKIN


4 ekim 1923 tarihli  New York Times Diyor ki: Türkiye de cumhuriyet ilan edilecek👈 cumhuriyetin ilanından 25 gün evvel. Ya arkadaşlar ciddi bir devlette bir adam ansızın böyle bir karar alabilir mi. Çok mantıksız değil mi? Halka mı sormuş? ya da diktatör mü ki buna tek başına karar veriyor. 

Osmanlı saltanatı ile beraber tarihten silinirken, güzel Türkiye'miz cumhuriyetle beraber doğuyor. Ha cumhuriyet demokrasi mi demek. Tabi ki Hayır.


Osmanlıdan Türkiye'mize doğru intikal eden bu süreci kısaca tekrar didikliyicem dayılar.

Fransız ihtilali ve getirdiği yeni kavramlar, Osmanlıların 1804 de Sırp isyanı ile kapısını çaldı. Bizimkiler sert bir şekilde bastırdılar derken arkasından yunan isyanı geldi devlet direnemedi. Çare arayışları ardı ardına geldi. Meclis açıldı ilk emekleme adımları atıldı. Sonra duygusal milliyetçiler, hainler ve kapıyı çalan savaş, kapıyı da kırdı zaten.

Osmanlılar zorla da olsa yavaşta olsa demokrasiye doğru gidiyordu ne kadar sürerdi veya sembolik olarak saltanat kalır mıydı orası tartışılır ama şurası kesin ki devlet varlığını devam ettirseydi gerek iç nedenler gerek dış nedenlerden dolayı demokratik bir zemine doğru kayacaktı.

Osmanlının son 100 yılı bu fikirler buhranında geçerde devlet bundan etkilenmez mi, bu fikirlerden devletin her kademesinden çok insanı etkilenmişti. Etkilenenler cumhuriyeti ilan etti. Demokrasiye aç oldukları için mi? Tabi ki hayır. 


Burada sizi rahat bırakalım. diğer bölümde genç Türkiye'nin demokrasi ile kavgasına odaklanalım✋

2. Bölüm: https://sallagitsinb.blogspot.com/2021/12/turkiyenin-demokrasi-tarihi-ve.html

17 Kasım 2021 Çarşamba

SEVMEK ZAMANI (1965) FİLM ANALİZ


 

Filmin enfes diyaloğu:

-Aylardan beri gelip neden benim resmime bakıyorsun? Cevap vermicek misin bana? Yoksa gerçeği söylemekten korkuyor musun?

-Öğrenmek istediğini Mustafa söylemiştir sana.

-Ben senin söylemeni istiyorum. Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır.

-Hayır. Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.

-İyi ama âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

-Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

 

Sevmek Zamanı Metin Erksan’ ın yazıp yönettiği 1965 yapımı melodram türündeki filmdir. Klasik türk filmleri gibi bu hikayenin de zengin kız fakir oğlan ilişkisi olarak başladığı görülmektedir.

 Bir kış günü Büyükada’daki evine arkadaşlarıyla kaçamağa gelen Meral adındaki genç kız evde kendilerinden başka birinin olduğunu sezerek sessizce bu kişiyi bulmak için üst kata çıkar. Gördüğü manzara duvarda asılı duran portresine hülyalı bakışlarla dalmış ve sigarasını tüttüren bir adamdır. Hikaye burada başlar. Daha önce görmediği bu adamın adı Halil’dir ve evinin koltuğuna kurulmuş günlük rutini gibi Meral’ in portresini seyretmektedir. Meral gördüğü karşısında şaşırır ama bozuntuya vermez. O da kendi fotoğrafına bakan bu adamdan etkilenmiştir.

Halil boyacılık yapmaktadır ve daha önce de Merallerin evinde boya yapmış ve resmine aşık olmuştur. Halil’in portreye aşık olmasını ve yine filmin sonuna doğru satın aldığı gelinlik giymiş maken ve portreyi salına alıp denize açılması madde fetişçiliği olarak yorumlayabiliriz.

 

Doğu- batı karşıtlığı

Filmde Meral batıyı temsil ederken Halil doğuyu temsil etmektedir. Meral’in babası, sevgilisi Başar da batıyı temsil eden karakterlerdir. Halil ve arkadaşı aynı zamanda udi olan derviş Mustafa ise doğuyu temsil etmektedir.

Meral’in okuduğu kitaplarda, buhranlarından, resmine aşık olan adama aşık olmasından batının dünyasından bunaldığı ve oranın ruhunu doyurmadığı anlaşılmaktadır. Halil ise Meral ona sevgisine karşılık verdiğini söylemek için her gelişinde ondan kaçarak Meral’in resmine sığınmıştır. Dünyevi ve cinsel duyguları kendine ait gördüğü saf aşkıyla bulandırmak istememiştir.

Meral’in babası Halil’e diğer kız babaları gibi değilim diyerek sohbete giriş yapsa da kızının zengin hayata alışık olduğunu yoksul yaşamdan sıkılacağını söyleyerek Halil’in hevesini kırar. Halil’in arkadaşı Mustafa ise sevdasının peşinden gitmesi gerektiğini Halil’e tekrar tekrar söyleyerek arkadaşına cesaret verir.

 

Başar’ ın Meral’ in Halil’ i unutamadığını ve Halil’ le beraber olmak istediğini söylemesi üzerine Başar’ ın birlikte olunca unutursun demesi Batı eğilimli ilişkilerinin duygulardan uzak, cinsel ve dünyevi olduğunu görürüz. Bunların üzerine Meral Başar’ı düğünde terk edip Halil’e gittiğinde, Başar’ın dürbünlü tüfekle ikisini öldürmesi salt sevgiden uzak hırsın ve kibrin göstergesidir.

 

Karşıtlık mekânda da karşımıza çıkmaktadır. Meral ve çevresi yaşamını İstanbul’un apartmanlı lüks çevresinde sürerken Halil ve arkadaşı Büyükada’ da ahşaptan yapılma kulübe tarzı bir evde sürmektedir.

Sonuç itibariyle film karşıtlıklarıyla bize çokça mesaj vermektedir. Sonunda iki aşığın ölmesi kavuşamadılar düşüncesini uyandırsa da birbirlerinin kollarında can vermeleri kavuştuklarını belki de yeni bir yaşamda aşklarını yaşayacaklarını düşündürmektedir.

 

15 Kasım 2021 Pazartesi

Pablo Lopez Kimdir (KISA HAYAT)


 Günümüzde müzik dünyasını  yönlendiren şeyin kaliteden çok popülarite olduğunu düşünüyorum. Biraz sosyal medya , biraz sansasyonel haber, biraz müzik oldu kaliteli iş.

Hem kendimize hem size gerçek bir müzik ziyafeti vermek için Pablo Lopez ile Tanışalım.

Pablo Lopez, 1984 doğumlu İspanyol şarkıcı, söz yazarı ve piyanist. Lopez ,2008 yılında Operacion Triunfo adlı yetenek yarışmasında 2. olunca ünlendi. İlk albümünü 2013 yılında çıkardı.

Piyano ağırlıklı bir müzik  tarzı olan Lopez 'in kendi has bir tarzı var ve bu onu İspanyol müziğinin  önemli bir temsilcisi haline getiriyor.





Şimdiye Kadar 4 albüm çıkaran şarkıcının albümleri sırayla:

1. Once Historias Y Un Piano (2013)

2. El Mundo Y Los Amantes Inocentes (2015)

3. Camino, Fuego Y Libertad (2017)

4. Unıkornıo Once Millones De Versos Después De Ti (2020)



2. Albümü 'El Mundo Y Los Amantes Inocentes' ile listelerde büyük ivme yakalayan şarkıcı, ulusal çapta hit eserler üretti. Ve kariyerine hızla devam ediyor.



Gelin, beraber bir kaç şarkısını dinleyelim.






























10 Kasım 2021 Çarşamba

AMERİKAN GÜZELİ (AMERİCAN BEAUTY) FİLM REPLİKLERİ


 1999 yapımı kült bir eser olan 'Amerikan Güzeli' filminden kısa da olsa bahsetmek istiyorum. 

Amerikan ailesinin içyapısını çarpıcı bir dille anlatan film, her sahnede başkası değil kendimiz olmamız gerektiğini vurguluyor. Kendi öz kimliğimizi perdelemenin uzun vadede sadece mutsuzluk vadettiğini belirtiyor.

Şimdi biz size bu filmde bulunan çarpıcı replikleri vereceğiz ama önce filmi izlemenizi tavsiye ediyoruz ki tüm cümleler anlam kazansın.




Yukarıdaki Müziği Açın Öyle Okuyun😉



1. Kar Yağışına Dakikalar Kalan Günlerden Biriydi. Hava Elektrik Yüklüydü. Neredeyse Duyabiliyordun. Tamam mı? ve Bu Torba Oradaydı. Benimle Dans Ediyordu, Oynamam İçin Yalvaran Küçük Bir Çocuk Gibi. 15 Dakika için. İşte O gün Fark Ettim; Her Şeyin Ardında Hayat Vardı ve İyilik Dolu, İnanılmaz Bir Güç. Korkmam İçin Hiç Bir Neden Olmadığına İnanmamı İstiyordu. Hem de Hiç. Video, Zavallı Bir Bahane, Biliyorum. Ama Hatırlamama Yardım Ediyor. Hatırlamaya İhtiyacımız Var.
Bazen O Kadar Çok Güzellik Var Ki Dünya da. Dayanamayacağımı Hissediyorum. Ve Kalbim İçine Kapanacak. (Ricky)








2.İşim, İmaj Satmak. Bu İmaja Göre yaşamak. (Carolyn)









3. Mümkün Olan En Az Sorumluluk Miktarını Arıyorum. (Lester)









4. Gerçekleri İnkar Etmenin Gücünü Asla Hafife Alma. (Ricky)








5. Ölmeden Önceki Son Saniyede Tüm Hayatın Gözünün Önünden Geçermiş. Her Şeyden Önce O Bir Saniye, Saniye Falan Değil. Bir Zaman Okyanusu Gibi,  Sonsuza Dek Uzayıp Gidiyor. Benim İçin, İzci Kampında Sırt Üstü Uzanıp Kayan Yıldızları Seyretmekti. Sokağımızdaki Ağaçların Sarı Yapraklarıydı. Büyükannemin Elleri ve Parşömene Benzeyen Derisiydi. Ve Kuzenin Tony'nin Gıcır Gıcır Firebird'ünü ilk Görüşümdü. Ve Jane. Ve Jane. Ve Carolyn. Sanırım Başıma Gelen Şey İçin Fena Halde Kızabilirdim. Ama Dünyada Bu Kadar Güzellik Varken Kızgın Kalmak Oldukça Zor. Bazen Hepsini Bir Anda Görüyormuşum Gibi Geliyor ve Bu Çok Fazla. Kalbim Patlamaya Hazır Bir Balon Gibi Doluyor. Sonra Sakinleşmeyi Hatırlıyorum: Tutmaya Çalışmaktan Vazgeçmeyi. O Zaman Yağmur Gibi Üstümden Akıp Geçiyor. Ve Sonsuz Bir Minnet Duyuyorum. Küçük, Aptal Hayatımın Her Anı İçin. Eminim Neden Bahsettiğim Hakkında Hiçbir Fikriniz Yok. Ama Merak Etmeyin. Bir Gün Anlayacaksınız. (Lester)









6. Çok Garip Bir Şey. Sanki 20 Yıldır Komada Kaldıktan Sonra Şimdi Uyanmış Gibi Hissediyorum Kendimi. (Lester)










7. Hala Kendi Kendini Şaşırtabileceğini Görmek Çok Güzel. Unuttuğun Başka Neleri Yapabileceğini Düşündürüyor. (Lester)











8. - Donarak Ölen Evsiz Bir Kadın Görmüştüm. Kaldırımda Öylece Yatıyordu. Çok Üzgün Görünüyordu. O evsiz Kadını Kasede Çektim. (Ricky)

- Bunu Neden Yaptın? (Jane)

- Çünkü İnanılmaz Bir Şeydi. (Ricky)

- İnanılmaz Olan Ne? (Jane)

- Öyle Bir Şey Gördüğünde Tanrı Sana Bakar Sanki. Bir An İçin. Dikkatliysen, Sen de Bakabilirsin. (Ricky)

-Ne Görürüsün? (Jane)

- Güzellik (Ricky)






9. Olması Gereken Her Şey, Er ya da Geç, Oluyor. Kesinlikle. ( Angela)








10. Hani Şu Posterler Vardır: 'Bugün Hayatınızın Geriye Kalanının İlk Günü.' Diye Yazar. Her Gün İçin Doğru Bu. Bir Gün Hariç: Öldüğünüz Gün. (Lester)









11. Ne Kadar Normal Olduğumuzu Göstermek İçin Evlendik. (Lester)








12.  - Jane Nasıl? (Lester)

- Nasıl Yani? (Angela)

- Yani, Hayatı Nasıl Gidiyor? Mutlu mu? Üzgün Mü?  (Lester)

- O çok Mutlu. Aşık Olduğunu Sanıyor. (Angela)

- Buna Sevindim. (Lester)

- Sen Nasılsın? (Angela)

- Biri Bunu Bana Sormayalı O kadar Uzun Zaman Oldu ki. HARİKA HİSSEDİYORUM. (Lester)





7 Kasım 2021 Pazar

AGNES OBEL KİMDİR (KISA HAYAT)


D:1980 


Bugün tanımak istediğimiz bu olağanüstü ses Danimarkalı Agnes.
Kendisine Dark dizisinin müziklerinden aşinayız ama dizinin bu popülerliği altında kaybolup gitmesini istemiyoruz. Çünkü çok kaliteli bir müzik insanı ve gayet başarılı. 2010 yılında ilk albümünü çıkaran sanatçı toplamda 4 albüm çıkarmıştır. 

  Onun müziğine neo - klasik falan diyorlar ama ben kara müzik demek istiyorum. Agnes Obel'in çok kendine has bir tarzı var sanki uykunun, bütün duyguların ve tınıların üzerine çöküp yeni bir şey ortaya çıkarması gibi.


Bütün duyguların ağır bir melankoli ile iç içe olması, bunların hafif caz hafif senfoni ile birleşmesi ki Agnes'in orijinal sesi  derken ortaya esrarlı ve tahmin edilemez bir müzik ziyafeti çıkarıyor.

Tek eksik benim tahminimce şarkıların İngilizce olması çünkü Almanca daha yatkın bir dil bu müziğe veya belki Danca.


Bu kadar çekip döktükten sonra Agnes Obel'in şarkıları ile sizi baş başa bırakalım.




Familiar









Broken Sleep











The Curse








Riverside

4 Kasım 2021 Perşembe

SİYASETÇİLERİMİZİN DAHA ÖNCE GÖRMEDİĞİNİZ RESİMLERİ

İnönü ve Türkeş













Celal Bayar ve Adnan Menderes (Yassı ada Mahkeme salonu)










İnönü ve Bülent Ecevit (70'ler)






Menderes'i halk karşılıyor (50'ler)










Turgut Özal ve Melih Gökçek (80'ler)










Demirel Okul Ziyaretinde (90'lar)












Demirel, Ecevit ve Kenan Evren (1979)














90'lı yılların tüm liderleri














İlginç












Adnan Menderes ve Süleyman Demirel (1959)












Cumhurbaşkanı Demirel ve Belediye Başkanı Erdoğan (1994)













Turgut Özal ve İbrahim Tatlıses (80'ler)













Erdoğan, Ecevit'i ziyaret ediyor. (2000'ler)












Celal Bayar, Demirel ve Erbakan (70'ler)











Tayyip Erdoğan ve Besim Tibuk (90'lar)











Turgut Özal ve Kenan Evren












 Demirel, Mitingine Ecevit posteri ile gelen çocukla fotoğraf çektiriyor.