29 Ekim 2021 Cuma

PARAZİT (PARASİTE): FİLM ANALİZ


 2019 yılında çekilen Güney Kore filmi 'Parazit' filmini ele alacağız.

Bu filmi ele alırken belli başlı bir kaç kilit nokta önemli çünkü film zengin ile fakir arasındaki uçurumu anlatmak isterken bu kavramlar üzerinde ilerliyor. Adının parazit olması ise manidar. Başka bir bedene yapışarak ondan beslenen ve zarar veren mikroptur. Parazit. 

Bizde filmde zengin bir aileye parazit olan fakir bir aileyi izledik. Güney Kore'nin Modern yüzünün kara tarafı.


Filmin üzerinde yükseldiği kavramlar ise;

1.Ekonomi

2.Mimari

3.Mitoloji

4.Kibir, açgözlülük ve hırs

Film, iki aile üzerinden yukarıdaki kavramları irdeliyor bunu yaparken de taraf tutmuyor. Filmi incelerken psikolojik veya toplumsal altyapıyı görmek lazım. Nasıl? derseniz. Anlatalım😉

Biri zengin diğeri fakir olan ailelerin kendini tamamlamamış olmaları her şeyin temeli, zengin aile Kore kültürü içinde daha batı tarzı eğitim almanın öyle davranmanın bir hedef  bununla beraber daha olgun bir aile yapısını oluşturduğu düşünürken, fakir olan aile ise paranın gerçek varoluş olduğu fikrini kapılmış durumda. Mantıken film sürrealist yani her ailenin kendi gerçekleri var. Hikaye sonunda bize şunu söylüyor: Hayatın gerçeklerini değil kendi gerçeklerimizi merkeze alırsak sonu felaket olur. 'Yaparsan öyle, çakarlar böyle'😀 mantık bu.


1.Ekonomi

Günümüz Kore'sinde tüm maddi imkanlardan yoksun bir aile diğer tarafta parayı nereye harcayacağını bilmeyen bir aile. Tüm bunlara rağmen sıkıntıda olan aile mutsuz görünmüyor şartlara uyum sağlamış ve her şart altında çözümcü iken zengin aile en küçük sorunu dahi büyütüyor ve çözümsüz. Gelir adaletsizliği her iki taraf içinde kimlik bunalımına dönüşmüş durumda. Fakir taraf için para asıl amaç ve bu onları çıkarcı bir zemine oturtmuş. Zengin aile için para araç fakat bir olmamışlık var, neyin ne kadar sorun olduğu veya olmadığını tartamayacak kadar gerçeklerden kopmuşlar. 

Kısaca, ekonomik olarak aşağı - yukarı imajı.


2. Mimari

Film boyunca yarı bodrum bir evde, şehrin zemininin bile altında yaşamını sürdüren bir aileyi izliyoruz. o kadar aşağı ki yağmur bile basamak inip eve doluyor ve evin ışık alan tek penceresi var. Dibin dibi yani. Yine Zengin evinde kalan hizmetçi ve kocası evin bodrumunda kendilerine bir hayat kurmuşlar. Zengin aile ise sanki evlerini şehrin üstüne kurmuş, tüm güneş eve doğuyormuş gibi. Maddi olarak ekonomik eşitsizlik yerleşimi bile belirleyen bir faktör diyor kurgu bize. Zaten mimari de bugün psikolojik harbin bir unsuru ve tarihte örneği çoktur (Babil gibi...). Yüksek binalar ile bir meydan okuma kültürü vardır. Bugün ülkemizde de gelir adaletsizliği mimari olarak ilçe ilçe fark eder.

Filmin afişi de buna vurgu yapıyor zaten.

Kısacası, Mimari olarak aşağı - yukarı imajı



3. Mitoloji


Bu karakterin elinde tuttuğu taşın adı 'Suseok' Kore mitolojisinde saygınlık ve bilgelik anlamına gelir. Taşı hediye olarak gören baba şans bekliyor uğur bekliyor. Geldik mi 'umut fakirin ekmeği' moduna. Taşın hediye olarak eve gelmesi ile başlayan olay akışı aileye belli bir süre saygınlık kazandırıyor. Filmin suseok ile başlayan şans ivmesi yine onunla bağlantılı olarak bir felaketle sonuçlanıyor. Saygınlığın süistimalini görmüş oluyoruz.

Kısacası, realite ve mitoloji ikilemini fakirin tutunacak mitolojik bir kavram ihtiyacı beliriyor. Realiteden uzak bir hayal.



4.Kibir, açgözlülük ve hırs

Evet geldik filmin gelir farkı üzerinden anlatmak istediği en can alıcı noktaya.

Bu fakir aile zengin aileyi yalanları ile sömürüyor, masum insanları işinden ediyor ilk işe giren Kevin böylece tüm ailesini işe aldırıyor. Açgözlülük.

Kendi gibi çalışan ve maddi olarak zor durumda olan insanları çıkarları için eziyorlar. Onları daha da aşağı evin en alt kısmına sığınağa mahkum ediyorlar. Hırs.

Zengin aile ise tüm sadakat ve hizmete rağmen gerçek bir değer vermiyor. Kibir.


Tüm bu açgözlülük, kibir ve hırsın finalde nasıl bir sonuç doğurduğunu görmüş oluyoruz.

Aynı statüde olup birbirini aşağıya çeken insanların her ikisinin de kaybettiğini,  Kevin'in evi satın alıp babasını kurtarma hayali, sığınaktaki adamın 30 yıldır lamba ışığı ile mesaj vermeye çalışması yoksulların umut arayışını simgeliyor. Çocuğun yaşadığı travma sığınaktaki adamın simgesel dışa vurumunu belirliyor. Toplumun hangi katmanında olursa olsun insanların elindeki ile yetinmemesinin ne derece bir delalet olduğu bunun zengin fakir farkı gözetmediğini gösteriyor. Bir ülkede gelir adaletsizliği tüm ahlaksızlıklara kapı aralıyor. Tüm doyumsuzluklar felaket ile sonuçlanıyor. Ve tüm bunlar kişiliği, mimariyi. toplumsal yapıyı bozuyor.





O kadar Konuştuk tek kelime ile bu film şunu diyor:

Gelir adaletsizliği bir toplumun bir kısmını, yarısı çürümüş bir bedene çevirirken toplumun geriye  kalanını Parazite çevirir.

24 Ekim 2021 Pazar

TÜRK MÜZİĞİNİN AYDINLIK YÜZÜ: FAHİR ATAKOĞLU

 

D: 28 Ocak 1963 (İstanbul)


Bugün Türk müziğinin batı müziği etkisinde veya doğu etkisinde fark etmez, sayısızca eser verdiğini görüyoruz. Artık günü birlik şarkılar ve melodilerin parlayıp söndüğü müziğimizde bir kimlik arayışı kıpırtısı çok az. Arabesk, pop, rap gibi müzik türleri kimliğimizi tam yansıtıyor sayılmaz fakat kendi özüyle kendi toprağından kopmadan bu müzik ile harmanlanmış eserler hariç. Genel bir bakış bize şunu sunar müzik evrenseldir. Evet bu doğru. Dünyanın her yerinde gitar gitardır ama ona verdiğiniz ruh yüklediğiniz ahenk sizi, kimliğinizi oluşturur. İşte bu enstrümanlara bu toprakların ruhunu, acısını, coşkusunu ve hüznünü işleyen FAHİR ATAKOĞLU'nu tanıyalım.


Besteci ve piyanist olan müzisyen, belgesel müzikleri ile isim yapmıştır. Bunun dışında reklam ve film müzikleri de yapmıştır. Batı müziği ile bu toprakların tınısını özgün bir biçimde buluşturmuş ve Sıra dışı bir orijinallik kazanmıştır. Ülkemizin Yetiştirdiği çok değerli bir sanatçıdır.

Avrupa'dan Japonya'ya dünyanın bir çok yerinde tanınan bu güzide sanatçımız, "Istanbul In Blue" adlı albümü ile 3 dalda Grammy ödüllerine aday gösterilmiştir. 1994 - 2021 yılları arasında 14 albüme imza atmıştır.


Yaptığı müziklerle bizi; çilekeş, yorulmuş ama mücadeleden kopmamış Türkiye'mizin ve ülkemiz için can vermiş kahramanlarımızın hikayesine yolculuk yaptıran Fahir Abimize teşekkür ediyoruz,

Sizleri onun muhteşem eserleri ile baş başa bırakıyorum.



Demirkırat





12 Mart




Dargın Değilim




Gözyaşı




Demokrasi Nöbeti




Lal

15 Ekim 2021 Cuma

Dünyalar Savaşı Neden Okunmalıdır



Herbert George Wells 'in 1898 yılında yazmış olduğu Dünyalar Savaşı okunması gereken eserlerden biri


1-Yazıldığı Tarih 

Hikaye yazıldığı tarihe göre bilim kurguyu çok iyi işlemiş şuanki bilim kurgu kitaplarını aratmıyor.

2-Gerçekçiliği

Kitap çıktığında Dünya' nın cidden Marslılar tarafından istila edindiği düşünen bir çok insan olmuş ve paniğe kapılmıştır. Açıkcası kitap bugün yazılmış olsa ben bile dünya istila altında kaldı sanabilirim.

3-Anlatım Şekli

Yazar uzaylıları öyle bir tarif ediyor ki tamamen kafanızda canlanıyor. Betimleme şekli çok iyi her şey kafanızda canlanıyor

4-Gerçekcilik

Dediğim gibi bu kitap şimdi yazılsa cidden uzaylıların dünyayı ele geçireceğine inanırım. Kitap sizi resmen Marslılar'ın gerçek olduğuna in andırıyor 

2 Ekim 2021 Cumartesi

FRANSIZ İHTİLALİNDE ARADA KAYNAYAN TALİHSİZ GELİN "Marie Antoinette"

       

Maria'nın aristokratlar tarafından dikkat çeken sade elbisesi 

Marie Antoinette(Maria Antonia) Son Fransız kraliçesiydi kendisi Fransız İhtilalinde giyotinle öldü. Prenses 'ten kraliçeye sonra da ölüme. İşte evlenmeseydi ülkesinde gül gibi sefasını çekecekken Fransa' da cefasını çeken kraliçenin hayatı


Josephe Jeanne Marie Antoinette von Habsburg-Lorraine veya Maria Antonia Josepha Johanna . Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve eşi Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa'nın kızıdır. Henüz 14 yaşındayken Fransa veliahtı XVI. Louis ile evlendi. 1774 Mayıs'ında XVI. Louis Fransa kralı olunca Marie Antoinette Fransa kraliçesi oldu. XVII. Louis'nin (Kayıp Döfen) annesidir. Fransız Devrimi esnasında "Vatan hainliği" ile suçlanarak giyotinle idam edildi



1755 'de doğdu ve 15 kardeşi arasından en küçük olandı. Maria' nın çocukluğu neşeli geçmişti ağır dersleri yoktu. Zamanını oynamakla geçiriyordu. Sonunda kendisi aşırı iyi bir dansçı ve hapçıydı


Mozart ile çocukken karşılaşmıştı. Denilene göre çocukken Mozart, Maria 'yı beğenmiş ve büyüyünce onunla evlenmek istediğini söylemişti. Kim bilir belki öyle olsaydı sonu daha iyi olurdu. 



Maria 7 yıl savaşları sonrası ittifaktan barış için Fransa' ya gelin gitmişti. Avusturya-Fransa savaşı gerilimliydi o yüzden halk üzerinde zaten ilk  başta iyi bir izlenim yaratmıştı. 14 yaşında evlenen Maria hemen çocuk doğuramadadığı için çok büyük eleştiriler almıştı ama kocası daha kendisi gibi küçük 15 yaşındaydı. Abisinin kocası ile konuşmasından sonra Maria sekiz yılın ardından çocuk sahibi oldu. O doğururken odada 60 kişiye yakın bir sürü soylu onu izliyordu. Hayatı Avusturya 'dan aşırı farklıydı. Çocuk doğursada çocuk başkasından iftiraları çıktı. Zavallı kadıncağız yaptığı her şey ile eleştiri alıyordu. Ve maalesef 2 çocuğu ihtilalden önce öldü 




Fransa borçta olmasına rağmen yaptığı alışverişler halkın nefretini almasını sağlıyordu. 18 yaşında kraliçe olan birinden ne beklenir. Kendisi çocukken şımartılmıştı. Ama bu yaptığı annesininde dikkatini çekmiş ve kendisine Avusturya 'dan yaptığı aşırı harcamalarla ilgili annesinden mektup geldi. O da kızının davranışlarını desteklemiyordu. Ama aslında harcamaları önceki Fransız kraliçelerin yanında bir hiç kalırdı 



İşler yavaş yavaş sarpa sarıyordu halk iyice fakirleşiyor ama Maria gene aşırı harcamalarına devam ediyordu. Elmas kolye ile dolandırıldığı mahkeme olayı o kadar çok dikkat çekmişti ki zaten başından beri onu sevmeyen halk ihtilal sırasında ona "Madame Deficit" ve ona benzer orospu, fahişe gibi takma adlar adamıştı. 


İsyan sırasında aşırı gerginlikten ve üzüntüden saçı beyazladı ve şuan bildiğimiz Marionette sendromuna adını verdi. 

"Ekmek yoksa pasta yesinler!" 

Bu ikonik sözü aslında Maria asla söylemedi bunu söyleyen önceki kralın metresi söylemişti. Kraliçe bunu söylemeyecek kadar kibardı ki öykeki istilacılar sarayın balkonuna vardığında boyun eğip özür diledi. 

Maria Fransa'dan kaçabilirdi hatta kaçacaktıda Maria ve kocası Louis normal vatandaş kılığına girip sınırdan çıkacakken paradan Louis 'in kimliği ifşa olmuş ve yakalanmışlardı. 

İlk başta kocası idam edilen Maria idamından önce hapiste çocuklarından uzak onların nasıl olduğundan habersiz kahır çekerek yatmıştı. 

İdam günü giyotine giderken herkes mutlu iken o hiç istifini bozmamıştı hatta cellatın ayağına basmış ve "Özür dilerim bilerek olmadı" dedi içten özür dileyerek işte bunlar son Fransız kraliçesinin son sözleri oldu. 

Genç yaşta evlenmiş ve kraliçe olmuş çocuğunu kaybetmiş bir sürü eleştiri ve hakaret, aldatma iftiraları aldı. Son günleri çocuklarından uzak geçmiş bir mağdur mu yoksa fransaya bela olmuş bir kadın mı tarih sahnelerinde Maria için bir çok şey denmiştir 







1 Ekim 2021 Cuma

Sizi Uykuya Daldırıcak Dünyadan Ve Ülkemizden Ninniler

 


Ninni İngilizce de lullaby kökenini musevi dilinden Lilith-Abi 'den gelir anlamı ise "Dişi şeytan git" demektir. Ninniler anneler tarafından yapılmakta ve çocuk daha rahat uyusun diye söylenir. Bilimsel olarakta ninninin çocuklar üzerinde olumlu etkisi olduğu kanıtlanmıştır


1-Atem Tutem Ben Seni


2-Vargsargen

 


3-Twinkle Twinkle Little Star


4-Bayu Bayushki Bayu


 5-Slumber


6-Takedo no Komoriuta


 7-Nanourisma


 8-Luli