21 Haziran 2017 Çarşamba

OSMANLI TARİHİNİN EN ACIMASIZ TAHT SAVAŞI: III.SELİM DÖNEMİ -2.PART

2.Part'la Merhabalar..

III.Selim'in yirmi senelik saltanatından sonra yaptığı devrimleri bazı geri kafalıların anlayamayıp isyana kalkışması, Selim'i Osmanlı'nın son dönemdeki padişahlarının hazin sonundan farksız bir sona doğru götürdü ne yazık ki..


(Nizam-ı Cedit Ordusu)

Selim, Nizamı Cedit'i kurması halinde yeniçerilerin kendisine karşı ayaklanarak tahtını sallayacağını hayatının garanti bile olamayacağını kendisi de biliyordur sanırım. Fakat Devletin çıkarları, kendi canından daha ağır basıyordu.

Bu yeni orduyu hazmedemeyen III.Selim'e muhalefet yeniçeriler, Kabakçı Mustafa etrafında toplanarak isyan çıkarmışlardı.
Gelin bu isyanın kim veya kimler tarafından organize edilmiş olabileceğine bakalım...

III.Selim, Osmanlıya yenilikleriyle adeta can suyu vermişti.
13 Aralık 1806'da Osmanlı himayesinde bulunan Sırpların isyanı, 1807'de Ruslara savaş ilanı ve İngilizlerin İskenderiye'yi işgali, Osmanlı Devleti'ndeki canlanmaya yönelik gelişmelerdi. 
1807'de Osmanlı, Ruslara savaş ilan etmişti. 

Ayrıca Akka mağlubiyetini unutamayan Fransızlar, Kendilerinin İstanbul Sefiri Sebastiani'nin teşviki ve Selanikli Sedaret Kaymakamı Köse Musa'nın tahrikleriyle asiler ayaklanmaya hazır hale getirildiler. 

--Padişah taraftarı görünüp asilerin ayaklanmasına zemin oluşturan Köse Musa'yı kısacık tanıyalım.
Köse Mustafa, tahsilat işlerindeki başarısı nedeniyle Trablusşam Valisi olmuş fakat rüşvet yediği gerekçesiyle Kıbrıs'a sürgün edilmiştir. 
Bir süre sonra affedilerek saraya vezir olarak alındı. Selanik ve Mısır Valiliklerinde bulundu ve iki defa Rikabi Hümayün Kaymakamlığı (Sefere çıkan Vezirin yerine vekillik eden) yaptı. Nizamı Cedit taraftarı gibi görüntü vermiş fakat durum tam tersidir.--

Karadeniz tabyalarındaki yeniçeriler ve yamaklar, gizlice Nizamı Cedit ordusundaki modern techizatlı ve talimli askerlere karşı kışkırtıldılar. 
Büyükdere çayırı mevkiinde toplanan asiler, Kabakçı Mustafa'yı kendilerine lider seçtiler. Bunun üzerine isyan genişledi ve 500 kadar asi, İstanbul'a yürüdü.

Levent Çiftliği'ndeki bir tabur Nizamı Cedit ordusu asileri durdurmaya yetecekken, Köse Musa Nizamı Cedit taburunun harekatını durdurdu. 
Bütün bu gelişmeler yaşanırken III.Selim şu cümleleri söyledi: ''Bu işlere sebep, benim yumuşak huylu olmamdır'' demiş ve Köse Musa'nın bu isyanı bastıracağını düşünerek Nizamı Cedit ordusunun kaldırılması fermanını çıkarmıştır. 

Bu fermanın ardından Köse Musa, Selim aleyhinde harekete geçti. Çardak ve Unkapanı'nda asiler yeniçerilerle birleşip Nizamı Cedit taraftarı devlet adamlarını katlettiler. 

Bununla yetinmeyip III.Selim'i tahtan indirip yerine amcasının oğlu IV.Mustafa'yı getirdiler. Selim ise Refet Kadın ve iki cariyesiyle haremin bir köşesine hapsedildi. Selim, tahttan indirildikten sonra bir yıl daha yaşadı.

Bu sırada III.Selim'in tahttan indirildiğini duyan, Rusçuk'tan Rusçuk Ayanı sıfatıyla 15.000 askerle gelen Alemdar Paşa ilk olarak Kabakçı Mustafa'yı evinde basarak infaz etti ve  Selim'i tekrar tahta çıkarmak için ordusuyla saray kapılarına kadar geldi. 


(Alemdar Mustafa Paşa)

Bunun üzerine Padişah IV.Mustafa, mevcut iki rakibini yani Selim ve Mahmut'u ortadan kaldırmam lazım diye düşündü. 
Alemdar Paşa saraya girmek için her yolu denedi. Saray bahçesine girmiş olan Alemdar Paşa askerleri, ''Selim'i İsteriz'' diye haykırıyordu. 

Akağalar kapısı kapatılmış, Alemdar Paşa saray kapılarını yumrukluyordu.  Saray o gün ana baba gününü yaşadı. Alemdar Paşanın ilerleyişini gören Selim karşıtları, Selim'in kaldığı dehlize doğru hücum etmiş. 

Bu sırada Selim olan bitenden habersiz. Sarayın esrarengiz dehlizleri kadın çığlıkları ve kılıç şakırtılarıyla yankılanıyordu. Ve  IV.Mustafa'nın gönderdiği cellatlar zindan kapısına ulaştı ve içeri girdiler.

Selim ''Cellat mısınız?'' diye sordu. 
Nezir Ağa ise ''Fitne hep sizin başınızın altından kopuyor'' demesi üzerine 
Selim: ''Haydi ne durursunuz!!'' diye haykırdı. Pakize, celladın ayaklarına kapanmış 
''Kıymayın efendimize!!'' diye yalvarırken Refet kadın bayıldı. 

Selim kelime-i şehadet getirdiği sırada cellat başına bir kılıç darbesiyle yüzünden kopan bir parçayla yere yığıldı. (28 Temmuz 1808)

Bu cinayet, Topkapı Sarayının görmüş olduğu en vahşi, en korkutucu olanıdır. Osmanlıda infaz edilen padişahlar devlete hizmeti olduğu gerekçesiyle bu zamana kadar hep boğularak öldürülmüş fakat ilk defa bir padişahın bütün odayı kaplayan kanıyla acımasızca katledilmiştir.

Cellatlar, Selimin cesedini bir hasıra sararak Arz Odasına kadar sürükleyip kapı önünde bırakmıştır. 


(Arz Odası Kapısı)

Saray kapısını baltalarla kıran Alemdar Paşa ve askerleri, Selim'in cesediyle karşılaştı. Kabakçı Mustafa'nın adamları II.Mahmut'u öldürmesin diye Alemdar Paşa uyarıldı. 
IV.Mustafa'nın adamları o sırada çatıda saklanan II.Mahmut'u infaz etmeye çalışırken, Alemdar Paşanın adamları yetişti ve II.Mahmut kurtarıldı. 

Alemdar Paşa Şehzade Mahmut'u (II.Mahmut) yeni padişah ilan etti. 


(Sultan II.Mahmut)

IV.Mustafa ve Alemdar Paşa'nın yüzüne karşı ağız dolusu küfürler eden annesi zindana atıldı. 

Selim'in cesedi üzerinde hüngür hüngür ağlayan Alemdar Mustafa Paşa sadrazam oldu.
Biyolojik sebepler dolayısıyla ömrü boyunca hiç çocuğu olmamış III.Selim, geride sadece çizdiği tablolarını, ustaca yazdığı şiirlerini ve tarihin en acımasız katlini tarihe not aldırdı. 

Sadrazam olan Alemdar Paşa, III.Selim'in katledilmesinde uzaktan yakından ilgisi olan herkesin boynunu vurdurdu.

Bir süre sonra İstanbul'un eğlence ortamına kendini kaptırdığı söylenir. Hayatı savaşlarda geçen Alemdar Paşa çalgı-çengiyle safa sürmeye başladı. Sadrazamlığı döneminde yandaşlarının bazı yağmalara karışarak halkın ona olan güvenini iyice sarstı. Bu durum yeniçerilerin isyanına davetiye çıkarmıştır.

Aradan daha üç buçuk ay geçmişken Alemdar Mustafa Paşa, tedbiri elden bırakmak ve yeniçeri tehlikesini küçümsemek gibi iki önemli hata yaptı ve Alemdar Vakası olarak tarihe geçen olayda (Kasım 1808) isyan patlak verdi. 

--Nizamı Cedit ordusunu yeniden kurdurup, yeniçerilerin arasında yolsuzluk tespiti yaptırması, düşmanlığını kazanmasına yardımcı olmuştu zaten-- 
Alemdar, kuşatılan köşkünde mahsur kaldı. Bunlar sadece isyana ortam hazırlıyordu. Asıl sebebi ise, yeniçerilerin IV.Mustafa'yı tekrar tahta çıkarmak istemesidir. 
Padişahtan yardım gelmesini umduğu yardımın gelmeyeceğini düşünerek cephaneliği ateşe verdi ve hem kendini hem de isyancıların bir kısmını patlattı. 



Bu büyük patlamada içeri girmeye çalışan 1000 kadar yeniçeriden yaklaşık 600'ü kadarıyla beraber hayatını kaybetti. Bazı kaynaklarda 800 yeniçerinin öldüğü söylenmektedir.

Ölüsünü bulan hayatta kalan yeniçeriler, İstanbul'da sokak sokak dolaştırdı. Daha sonra parçalayıp Yedikule dışındaki bir kuyuya attılar. 
((Alemdar Paşa'nın kemikleri 1911 yılında oradan çıkarılarak Ayasofya'nın karşısında bulunan Zeynep Sultan Camii avlusundaki türbeye gömüldü.))

II.Mahmut, bu isyandan sonra daha fazla bekleyemezdi ve IV.Mustafa'nın infaz emrini çıkardı. 
17 Kasım 1808'de Kadı Abdurrahman Paşa ve Bostancıbaşı, yanına birkaç cellat daha alarak şimşirliğe bakan bugün yıkılmış olan daireye girdiler ve IV.Mustafa'nın belindeki şalı çıkarıp boynuna dolayıp boğarak öldürdüler.


Yaaa..Eden bulur.. III.Selim'e verdiği emrin aynısını kendisi de yaşamıştır.

Belki de yenilikleriyle Osmanlıyı tekrar canlandıracak bir padişah, bu isyancıların yüzünden katlediliyor.

Belki de Osmanlı'yı yıkan, teknolojiyi takip edememesi değil de teknolojiyi Osmanlı'ya uyarlamaya çalışan padişahların birer birer öldürülmesidir..
Görüşmek üzere...

Eleştirin, Az çalışın çok okuyun...

20 Haziran 2017 Salı

JAVİER BARDEM KİMDİR? (KISA HAYAT)



1969 yılı doğumlu İspanyol aktör Javier Bardem. 


" Javier Bardem ile oynamak ringe çıkmak gibi " 
-Johnny Deep ( Karayip Korsanları: Salazar 'ın İntikamı filminde ki rolleri için söylemiştir)


Ünlü sinema oyuncusu Bardem , İspanyol sineması ile başlayan kariyerinde 2000 yılında Johnny Deep ile birlikte rol aldığı Karanlıktan Önce filmi ile Oscar'a aday gösterilmiş aynı zamanda dünya çapında da üne kavuşmuştur. 

Böylece dikkatleri üzerine çeken Bardem. Hollywood 'nun ilgi odağı haline gelmiştir.

2000 'li yıllında Karanlıktan Önce , 2002 yılında Güneşli Pazartesiler ,  2004 yılında İçimdeki Deniz , Tetikçinin Gecesi , 2006 yılında Goya'nın Hayaletleri ve 2007 yılında İhtiyarlara Yer Yok, 2012 yılında Skyfall filmleriyle çok başarılı bir profil çizdi. İhtiyarlara yer yok filminde canlandırdığı Anton Chigurh rolü  ile en iyi yardımcı oyuncu oscar'ını kazandı.

(İhtiyarlara Yer Yok filminde canlandırdığı Anton Chigurh karakteri ) 




Bardem 'in bu yıl Johnny  Deep ile rol aldığı Karayip Korsanları:Salazar'ın İntikamı filmiyle karşımıza çıktı.
Yine başarılı bir oyunculuk sergileyen Bardem, senaryodan dolayı Salazar'ı efsaneleştiremedi.Bu da filmdeki senaristlerin eksikliği ya da hatası diyebilirim. Tabi bu benim şahsi fikrim.




Javier Bardem ' e başarılarının devamını diliyoruz. 

OSMANLI TARİHİNİN EN ACIMASIZ TAHT SAVAŞI: III.SELİM DÖNEMİ

Merhaba Dostlar.
Bu yazımda size, Osmanlı tarihinin en acımasız dönemini anlatmaya çalışacağım.

Yenilikleri geleneklerle buluşturmaya çalışan ve bunun karşılığı olarak darbenin kılıcından nasibini alan devrimci padişah 
SULTAN III.SELİM...



Yavuz Sultan Selim dönemi veya diğer padişahlar döneminde yaşanan taht kavgalarına benzemeyen bir dönem geçiren III.Selim'in, nasıl ihanete uğradığını konu alan yazıma, sizi biraz geriye götürerek başlıyorum.

. Babası Sultan III.Mustafa, annesi Mihrişah Sultandır.
Baba III.Mustafa'nın önceleri hiç çocuğu olmamıştı ve nihayet önce Nibetullah Sultan, iki sene sonra ise ikinci kızı Şah sultan dünyaya geldi. 
Baba III.Mustafa, varisinin olmayacağını düşünerek endişeleniyordu ki, eşi Mihrişah Sultan ona Selim'i müjdeledi.
III.Selim, 24 Aralık 1761 yılında dünyaya gelmiştir.

Baba III.Mustafa, kahinlere inanan bir padişahtır ve Selim doğunca kahinlerin, Selim'in eşsiz bir padişah olacağını söylemesi üzerine büyük bir sevince kapılmış ve 7 gün 7 gece şenlik yapılmasını emretmiştir. 
O gün Padişah, havuz başına gelmiş ve Enderunlulara 
(kısaca: devlet adamı yetiştiren okul) altınlar saçmıştır. Yedi gün sonra hazineden tarihi bir altın beşik çıkarılıp hareme getirilmiş ve Şehzade Selim bu beşiğe yatırılmıştır.



Şehzade III.Selim, hep böyle coşkulu bir havayla büyüyor ve sarayda çok güzel bir eğitimden geçirilerek yetiştiriliyordu. 

Sultan III.Mustafa, kendisinden sonra padişahlığa, oğlu III.Selim'in getirilmesini istiyordu fakat kardeşi yani III.Selim'in amcası olan I.Abdülhamit tahta geçti. Amca I.Abdülhamit, Selim'i saraydan uzak tutmamış, aksine hep göz önünde bulunduruyor ancak eğitimine önem veriyordu.

Sultan Selim, şiire yani edebiyata çok yatkındı, Arapça ve Farsça dillerini çok iyi konuşuyordu. İyi bir devlet adamı, yenlikçi, açık fikirli olduğu fakat devleti zaafa uğratacak kadar yumuşak kalpli olduğu söylenir.

Selim'in amcası padişah I.Abdülhamit, 7 Nisan 1789 yılında beyin kanamasından hayata gözlerini yumdu ve tahta III.Selim geçti.
Selim padişah olunca halk ona büyük ümitler bağladı ve Osmanlı'nın eski zamanlardaki ihtişamına kavuşturacağını düşünüyordu. 
(III.Selim'in tahta geçtiği yılda Fransız İhtilali patlak vermiştir)

III.Selim tahta geçer geçmez devletin ileri gelenlerini topladı ve mali ve askeri alandaki bozuklukların düzeltilmesini istedi ve tasarrufa yöneldi. 
O dönemde Osmanlı, Avusturya ve Rusya ile savaş halindeydi. İlk işi savaşları Osmanlı Devletin uzaklaştırıp barış imzalamak ve düşündüğü yenilikleri uygulamaya başlamaktı. Çünkü devletin her tarafından fitne akıyordu ve yeniçeriler istediği gibi at koşturuyordu. Savaşları sona erdirmek için Avrupa devletlerinin arabuluculuklarını da kabul etti.

11 Temmuz 1789 yılında İsveç ile barış anlaşması yapıldı fakat tam olarak yararlanılamadı. Bu arada Osmanlı devleti, Avusturya ile savaşında, Fokşan Kasabasında ağır bir yenilgi aldı ve Osmanlı Komutanları geri çekilme kararı aldı. 

Avusturya ile yapılan ikinci bir savaşta da yenilince Avusturyalılar Bükreş'e girerek Osmanlı'yı anlaşmaya zorladı. İç işlerindeki karışıklıkları da göz önünde bulunduran III.Selim, anlaşma isteğini kabul etmek zorunda kaldı ve 4 Ağustos 1791 yılında  Ziştovi Anlaşması imzalandı. 

III.Selim, Rusları aklından hiç çıkarmıyor, Rusların elinde bulunan Kırım'ı alma hesapları yapıyordu. 
Çünkü İstanbul için önemli bir jeopolitik konuma sahipti ve olası gelecek tehditlere karşı bir set olacaktı. 
Bu sebeple savaşı sürdürüyordu. Karadeniz'de sürdürülen donanma savaşlarını Osmanlı devleti kazandı fakat karada durum pek iç açıcı görünmüyordu. 

1790'da Kili, İsmail, Tolçu ve İsakçı Rusların eline geçti. Yapılan sadrazam değişiklikleri de bu durumlara engel olamadı. Mali sıkıntılar da ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyince Ruslar, cephelerde önemli ilerlemeler gerçekleştirdi. 
Hatta Kafkas cephesinde Canikli Ali Paşa Ruslara teslim oldu. 

Avrupalı Devletlerin arabuluculuğunda Ruslarla Osmanlı Devleti, 10 Ocak 1792 yılında Yaş Anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla Avrupa ve Kafkaslarda o zamanın Rus-Osmanlı sınırları belirlendi. 


Artık savaşı anlaşmalarla durduran III.Selim, şehzadeliğinde kararlaştırdığı ıslahatları yapmanın tam zamanı olduğunu düşündü ve birçok devlet adamı ve uzmanlardan görüş istedi. 

Nizam-ı Cedit(Yeni Usül Asker) adında yeni bir ordu kurdu (24 Şubat 1793) ve kışlalar yaptırarak çalışmalara başladı. İradı Cedit adında Defterdarlık(Maliye) kurarak para havuzu oluşturdu ve Nizamı Cedit'e kaynak oluşturdu. 
Nizamı Cedit örgütünün eğitim-öğretim işlerini de Avrupadan getirttiği yabancı subaylara verdi.
Sadece Nizamı Ceditle yetinmeyip Paris, Londra, Viyana ve Berlin'de elçilikler açtı.
Fransızca, Osmanlı Devleti'nin ilk yabancı dili olarak kabul edildi.
Teknik eserler Osmanlı Türkçesine çevrilerek eğitimde kalite arttırıldı.
Humbaracı ve topçu ocakları modernleştirildi. Osmanlı donanmasının ve tımar sisteminin yenilenmesi için kararnameler çıkardı. 
Deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılama amacıyla Haliç'te Mühendishane-i Bahrii Hümayün adında okul açtı.


Bu arada Anadolu ve Rumeli'de karışıklıklar devam ediyordu fakat Rumeli'deki olaylar daha da büyüktü. Çünkü Tepedelenli Ali Paşa, Vidin'de Pazvandoğlu Osman Paşa, Rusçuk'ta Tirsiniklioğlu ve Silistre'de de Yıllıkoğlu Süleyman gibi ağalar isyan ve ayaklanmalar çıkarıyordu. 

Fransız ihtilaliyle doğan milliyetçilik akımıyla Osmanlı Devletinde bazı uluslar, bağımsızlıklarını kazanma yolları arıyordu.

Bu olayları da fırsat bilen Sırplar ve Karadağlılar, bağımsızlık girişimlerine başlayınca işin içinden çıkılamaz hale geldi. Bir de Fransa, bütün bu durumları fırsat bilerek Mısır'ı işgal etti. 

Fransa ordusunun başında ise ünlü komutan
Napolyon Bonapart vardı. 



Bir de Suriye'ye kadar gelince III.Selim, Nizamı Cedit ordusunu çıkararak Cezzar Ahmet Paşa komutanlığında Napolyan'a karşı göndererek, Suriye Akka'da Napolyon'a ağır bir yenilgi tattırdı. Bu, Napolyon'un ilk yenilgisi olmuştur. Bu yenilgiden sonra Napolyon, Mısır'ı boşaltmak zorunda kaldı.

Düşünün. Yeniçerilerin sizi öldüreceğini göze alarak, orduda devrim yapıyor ve bir düzen kuruyorsunuz. O yeni ordu, Suriye'ye kadar giderek ünlü komutan Napolyon Bonapart'a ağır bir yenilgi hediye ederek arkasına baka baka gönderiyor. 
Devrim Budur..

2. Part'ta görüşmek üzere dostlar..


16 Haziran 2017 Cuma

KATAR KRİZİ , BİLİNMEYENLERİ VE PERDE ARKASI







Trump'ı dinlediniz. Ama ben yine de kısaca toparlamak istiyorum. " Körfez ülkelerinin sahip olduğu tek şey paradır. Bugün 19 Trilyon Dolar borcumuz var. Bunu onlara ödeteceğiz. Onlar bizsiz yapamazlar. Unutmayın , körfez ülkeleri biz olmadan varlıklarını sürdüremezler. " 





Trump bunları seçim süreci içerisinde söylüyor yani 2016 yılında. 




20 Mayıs 2017 yılında Trump , Suudi Arabistan'a bir ziyaret düzenledi. Tabi orada belirli Arap Liderleri ile görüştü ve ne dedi biliyor musunuz ? 

" Beni iyi dinleyin şimdi biz buraya size silah satmak için geldik. Siz kuzu kuzu bu silahları satın alacaksınız. Ve böylece bizim kasaya para dolduracaksınız. Bizde buna karşılık olarak size ve size gelebilecek her hangi bir tehdide karşı sizi koruyacağız." Ee hal böyle olunca kabul ettiler. Neyi biliyor musunuz ? Amerika'nın dış borcunu ödemeyi.
 Çünkü o silahı almak zorunda ve parayı da vermek zorundasın. 

Şimdi şöyle kanatlarınızı açın ve biraz yükselin. Seçimi kazanmadan önce adam diyor ki " Dış borcumuzu körfez ülkelerine ödeteceğiz " Seçimi kazanınca da geliyor Arabistan'a size silah satacağım bunları alacaksın bana da yüklü miktarda para vereceksiniz. Eğer herhangi bir terör eylemi,ekonomik kriz,kral karşıtı veya darbe karşıtı gösteri olmuyorsa bunu kime borçlu olduğunuzu biliyorsunuz". 
Dedi Trump. 


(Trump'ın Suudi Arabistan gezisinden bir görüntü )

" Unutmayın onlar(körfez ülkeleri) Amerika'sız yapamaz".



Buraya kadar her şey çıkar ilişkisi üzerine kurulu Amaaaaaaaaaaaa
nedir bu katar krizi ? 

Şudur mesele benim güzel ülkemin güzel insanları.
Katar'a , Amerika ve Körfez Ülkeleri gözünden bakacağız. 
Bir- Amerika'dan silah almaya karşı çıkıyorsun

İki- Türkiye'ye her hangi bir ekonomik durumda sıcak dolar sokuyorsun ekonomiyi dengeliyorsun( Olası bir krizi bir nevi engelliyorsun)

Üç- İran ile iyi ilişkiler kuruyorsun( İran'a uygulanan ambargoyu deliyorsun )

Dört- İhvan-i Müslimin(Müslüman Kardeşler) hareketini destekliyorsun , onlara alan açıyorsun ( Mısır'ın Cumhurbaşkanı Sisi ihvan-i müslimin partisine darbe yaparak başa gelmiştir ,ihvan-i müslimin  cumhuriyet yanlısı olduğu için diğer körfez ülkeleri tarafından terörist olarak nitelendirmektedirler. )

Beş-  Çok fazla doğalgaz ve petrol rezervine sahipsin..

Altı- Filistin 'i destekliyorsun. (özellikle maddi.)

Bunlar çoğaltılabilir.


Gelin bir de ülkemiz açısından bakalım.
-Petrol , doğalgaz , dolar  bütün bunların alımını yapıyorsun. 
Bakın bunlar gerçek manada önemli durumlar. 
Ülkenize sıcak para giriş çıkışı var. Doğru kullanıldığında ekonomik krizin önüne geçersiniz.
 Güçlü bir devlet vasfı ile olaya baktığınızda parası olan küçük bir devlet siyasi düşündüğünüzde sizin orta doğudaki finansörünüz haline gelir. 
Sizin gücünüz,onun parası ki çıkarlarınız aynı ise iş başka bir boyuta geçiyor. Aynı çıkar doğrultusunda iç içe geçmiş ilişkiler silsilesi oluşuyor.

 Türk siyasetinde ki sorun ilişkileri bu düzeye getirip bir iki adım sonrasını düşünmeden hareket ediyoruz. Şimdi hep beraber bir bok biliyormuşuz gibi " Biz Katar'ın yanında olmalıyız " diyoruz. Lan sen neden bahsediyorsun. " Olmalıyız " değil " Olmak zorundasın " ilişkiyi o düzeye getirmişsin.Çünkü Katar'a ambargo uygulayan Amerika ve yalakalarının Katar şunu yapıyor dediği her şeyi sende yapıyorsun.Yani bu Katar'a yapılan pilot uygulama sıra bize de gelecek. 


Ve en son kızgınlıkla şunları yazmak istiyorum
Tarih: 15 Haziran 2017 yani dün.
Amerika , Katar'a 12 Milyon dolarlık F-15 savaş uçağı satacağı anlaşmayı imzalattı.Katar boyun eğdi.10 günlük ambargoya dayanamadı  ve Amerika'nın 19 trilyonluk borcunu ödemeye yavaştan başladı. 


Katar krizi çözüldüğüne göre size dün okuduğum bir haberi aktarıyım.
Mısır'ın darbeci başkanı Sisi " Türkiye'yi de dışlayalım ona da ambargo uygulayalım " açıklaması yaptı.


Ah be benim güzel ülkem ne zaman uyanacağız.
Ne zaman.


Sadece kahramanlık şarkıları söylüyoruz hepsi bu.

13 Haziran 2017 Salı

TÜRKİYE TARİHİNDE BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANMIŞ PROJELER -2

Merhaba Dostlar..
Türkiye'nin mega projelerinin nasıl oldu bittiye getirilip, Devletin milyonlarca dolar zarara uğratıldığını anlatan yazımın 
2.Part'ını sizlere sunuyorum.



AVRASYA TÜNELİ !!!

Avrasya Tüneli, İstanbul'un Avrupa ve Asya yakasını birleştiren karayolu tüp geçiş projesidir.

26 Şubat 2011 yılında temeli atılan bu proje, 14,6 kilometrelik yoldan oluşuyor. Bunun 5,4 kilometresi Marmara Denizi altından, biri gidiş biri geliş 2 katlı bir yapı olarak inşa edilmiştir ve 21 Aralık 2016 tarihinde hizmete girmiştir. 
Buraya kadar mükemmel..

Peki bu proje bekleneni vermiş midir?
Şu an itibari ile Hayır.

Proje, İstanbul'un trafiğini rahatlatacaktı ve devlete gelir kapısı olacaktı. Trafiği rahatlattı mı? Biraz da olsa Evet. Peki devlete gelir kaynağı oldu mu? Hayır.

Şimdi ''Devlet kendisi yapmadı ki bilader. Ne gelir kapısından bahsediyosun?'' diyebilirsiniz. 
Bu proje için devletin kasasından para çıkmadı ve Yap-İşlet-Devret modeliyle işleten firma başına geçti. 
Tamam fakat bu projede işletim süresi 24 Yıl 5 Ay olarak belirlenmiş. Yani 2041 yılında devlete geçecek. 

Devlet kendisi yapsaydı, maliyeti kadar eksiye girmiş olacaktı ama vatandaştan alınan geçiş ücretleri bu maliyeti karşılamaya başlayacaktı açıldıktan sonra. 

Hem de istediği gibi geçiş ücretini değiştirebilecekti. Yine değiştirir ama indirdiği o fark ücretini işleten firmaya ödemesi şart.

Burası önemli-Şu anda hem vatandaş ödüyor hem de devlet ödüyor. Devlet kimden alıyor? Bizden. Vergiler biraz daha yükseliyor ve vatandaşın, hem doğrudan hem de dolaylı yolla cebinden çıkmış oluyor. 


Gelin bunu biraz daha ayrıntılı bir şekilde inceleyelim.

Tünel açılalı daha 52 gün olmuşken (10 Şubat 2017) Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, bir açıklama yapıyor ve zafer edasıyla Avrasya Tünelinden 1 Milyon araç geçtiğini ifade ediyor.
Biz de diyoruz ki ''Vay anasını be! Bir milyon haa. Güzel güzel'' diyoruz.

Amaaa.. 1 milyonu gün sayısına böldüğümüz zaman bu 52 günlük zaman diliminde günlük ortalama 19,2 Bin araç geçtiği anlaşılıyor.

Devletin garanti etiği günlük geçmesi gereken araç sayısı 68 bin 500 tane. Şu anda günlük ortalama geçen araç sayısı kaç? 20 bin. 

Yani ortalama 48,5 bin araç farkının parasını işleten firmaya veriyoruz. Neden veriyoruz diyorum? Çünkü hepimiz ödüyoruz. Adıyaman'daki esnaf da Rize'deki çiftçi de belki hayatında İstanbul'a hiç gelmediği ve Avrasya Tünelinden geçmediği halde o parayı alınan vergilerle ödüyor.

Bu yaklaşık iki ay için devletin kasasından fark ücreti olarak ne kadar çıktı? 43 Milyon lira. 
Bu ücret, hazineye gitse, tekrar bize döneceği için sıkıntı yok. Devlete bütün paramız malımız feda. Fakat bu para yabancı firmalara gidiyor. Asıl sorun burada.

Ayrıca referandum mitingleri için 2 gün kapatılan Avrasya Tünelinde günlük 68 bin 500 araçtan, 2 günde 137 bin aracın parası, işletme firmasına hazineden ödendi. 
Bu da 2 Milyon 200 Bin TL yapıyor.

Bir de şunu belirtmek istiyorum. 
CHP Milletvekili Barış Yarkadaş'ın hesabı doğru mu diye biraz matematik yapalım.

CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, Bakanın açıkladığı araç sayısına göre 34 Milyon TL zarar olduğunu ve bunun 2 Aylık zaman diliminde olduğunu söylüyor. 
Ama Barış Yarkadaş da yanlış hesap yapmış olacak ki, Bakanın açıklaması 10 Şubat 2017. Tünelin açıldığı tarih ise 21 Aralık 2016. 
Yani 52 gün oluyor. Açıklanan 1 Milyon araç sayısını 52'ye böldüğümüz zaman yaklaşık olarak 19,2 Bin araç geçiyor. 50 Bin araç için işletme firmasına ödenecek günlük tutar 842.000 TL olduğuna göre 48 bin 800 araç için düz hesap 830.000 TL olur. 

Bunu da gün sayısı olan 52 ile çarparsak, ödenen ücret Milletvekilinin hesabına göre 34 Milyon TL değil de 43 Milyon 160 Bin TL olduğu ortaya çıkıyor. 

İktidar kanadı da borcu daha fazla göstermeyelim diye inkar edip düzeltmiyorlar. Buradan Cumhuriyet Halk Partisi'ne benden uyarıdır. Hesaplarını doğru yapsınlar :) 

Yapılan mega projelere ve açıklamalara bakıldığında bu projelerin devamının gelecek olması sevindirici haber. Ama iyi ölçülüp tartılması ve vatandaşın zor durumda bırakılmaması gerekiyor. 

Bu projelerin yapılmasını milletçe hepimiz destekliyoruz ve hepimiz, bu projeler için yeri geldiğinde elimizi taşın altına koymalıyız.
Ödediğimiz gereksiz vergilerle başımızı değil.




ERZURUM KAYAK ATLAMA KULELERİ !!!

Erzurum'da bulunan, 2011 Dünya Üniversiteler Kış Olimpiyatları için yaklaşık 100 Milyon TL'ye yaptırılan kayak atlama kulelerinin önündeki pistlerin, heyelan ve başka nedenlerden dolayı yıkılmasına şahit olduk.

Bu kadar para yatırılan bir projenin neden yıkıldığını merak ettik ve araştırdık.

Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği(TMMOB)'a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası(İMO) teknik ekibi ve Türkiye'nin farklı üniversitelerinden gelen öğretim üyeleri, Erzurum'a gelerek yerinde araştırmalar yaptılar.
Hepsinin raporlarını bir araya getirerek sonuçlarını toplayıp, size yıkılma nedenlerini açıklayacağım.

Kuleler yapılırken: 
Heyelan potansiyeline dikkat edilmeyip gereksiz fazlalıkta ağaçların kesilmesi, 
Kulelerin bulunduğu yerin yaklaşık 100 metre yukarısına suni kar yağdırmak için 2 gölet yapıldı ve Zeminde oynamalara neden olması, 
Atlama kulelerinin yapıldığı yerin altından fay hattı geçmesi ve yapılan uyarıların dikkate alınmaması, 

Son olarak ve en önemlisi pistlerin yere beton kazıklarla sabitlenmemesi, pist temeli yapılmayıp direkt olarak toprağın üzerine inşa edilmesi ve betonarme yapının içine yeteri kadar donatı (demir) konulmaması.

İşte.. Yine bir müteahhit faciası.. En son açıkladığım maddenin, malzemeden çalındığı anlamını siz de çıkarıyorsunuzdur umarım. Çünkü öyle..

Yani boşu boşuna ülkemizin ve bizim Milyon Liraları, bir müteahhitin cebine girdi. 

Şimdi ''Bilader, hiç mi İnşaat Mühendisi çalışmadı bunun yapımında?'' diyeceksiniz. 

Evet çalıştı çünkü çalıştırmak zorunda. Fakat o inşaat mühendisinin maaşını da o hırsız müteahhit verdiği için dediğini ya yapacak, ya da işten ayrılacak. İşten ayrıldı diyelim. Başka inşaat mühendisi bulacak. Ona da aynısı...

Ve o kulelerin mesuliyeti de İnşaat mühendisine kalacak ve müteahhit tereyağından sıyrılır gibi işin içinden çekilecek. Bütün olay bundan ibaret.

Kule pistleri yıkıldığında Erzurum Valisinin açıklaması ise ''Reklamın iyisi kötüsü olmaz şeklinde tanıtım oldu'' diyerek tarihe not düşüverdi.
Ülkemin Valisi bile ayrı..

Defalarca dediğim gibi, Ciddiyet her işin başında geliyor. O yoksa hiç bir işin üstesinden gelinemez. 

Ülkede müteahhitler kontrol altına alınmalı. Çünkü Dünyada en fazla müteahhit bulunduran 2. ülkeyiz. 

Birinci ise Çin. Çin'in olması normal çünkü dünyanın üçte biri orada yaşıyor. 
Ama Türkiye'de her parası olan Müteahhitlik yaparsa, daha çok kulelerimiz yıkılacak demektir.

Eleştirin, Az çalışın çok okuyun...


GİPSY KİNGS VE ŞARKILARI

Gün diğer bir güne devrederken bugün de cahil kalmayalım dedim😉 ve sizi Gipsy Kings'le tanıştırmaya karar verdim. 
Fransa'nın güney bölgesinden çıkan İspanyol çingeneleridir ve dünyaca tanınmış gruptur Çingene kralları.
Şarkılarını İspanyolca seslendiren Gipsy Kings, Rumba ve Flamenko müzikler yapar. Daha doğrusu Flamenko müziğin en önemi temsilcileri ve sevdiricileridir. 
Amerika'dan Avrupa'ya hatta Arap dünyasına kadar çoğu bölgede ilgiyle takip edilir. Bazı şarkılarında Arap esintisi hissedilebilir bile. 




İspanyol müziğinin en önemli figürlerinden biri olan Gibys Kings,  dünyanın da en önemli gruplarından biridir. 
Aynı zamanda  kuzen olan bu grup üyeleri, hiç bir kırılma yaşamadan bu güne gelmişlerdir. 


Şimdi sizi bu tatlı çingenelerin harika şarkıları ile baş başa bırakıyorum:



ESCUCHA ME




NO VOLVERE
Biliyorum tanıdık geldi :) Çünkü bu şarkıyı Tarkan, Aslaaaa diye dilimize uyarladı :)




TRİSTA PENA





VOLARE




İlgi bilgidir. 

Kendinize iyi bakın...

11 Haziran 2017 Pazar

GİZLİ LOBİLERİN İNSAN HAYATIYLA KUMAR OYUNU -2


-2. Part-


DOMATES TOHUMU !!!
Ülkemizde domates, en fazla tüketilen sebzelerden biri. Ayrıca domates üretiminden ihracatlar gerçekleştiriyoruz. Buraya kadar çok iyi.. Peki tohumu nereden alıyoruz?

Doğru yada dolaylı yoldan İsrail...

İsrail, topraklarının büyük bir kısmı çöl olan fakat tohum ihracatında dünya devlerinden olan bir ülke.

Tarım alanında sadece Ar-Ge çalışmalarına 12 Milyar Dolar yatırım yapmaktadır. Bu yatırımı gerçekleştirenler %85 özel, %15 İsrail devlet kurumlarıdır. 

Her hangi bir yılı örnek vermek istiyorum. Mesela 2015 yılı itibariyle Türkiye 200 Milyon dolar tohum ithalatı yapmıştır. Bu rakamın 13 Milyon Doları hibrit tohum karşılığında İsrail'e ödenmiştir. 
En önemli sebze tohumları yani Domates ve biber, İsrail'den alınmıştır ve Domates için 9.8 Milyon Dolar, Biber için ise 2.1 Milyon Dolar ödeme yapılmıştır. 

Şimdi diyeceksiniz 
''Başgan, Bütün domates tohumlarını İsrail'den almıyor muyuz?''

Bütün tohumları İsrail'den almıyoruz fakat başka ülkelere kurmuş oldukları üretim tesislerinden gelen İsrail ürünlerini alıyoruz. Bu da İsrail'in pazar payını Türkiye'de düşük göstermiş oluyor. 

Bir örnek vereyim hemen. Peru'dan yapılan ithalat incelendiğinde, İsrail'de olduğu gibi tohumların büyük çoğunluğunu domates oluşturdu. 
Peru'dan yapılan tohum ithalatının 15.8 Milyon Dolarının 13.8 Milyon Dolarının tek kalemde domates olduğu fark ediliyor.

Peru ülkesini düşünürsek, teknolojinin yetersiz olması, tohumda Dünyada söz sahibi firmaların yatırımlarının bu ülkeye kaydırmaları, domates tohumunda İsrail'in Dünya'da tek sözün sahibi olması ve İsrail'den ithal edilen tohumların Peru tohumlarıyla bire bir aynı olması, İsrail'in Peru'ya yaptığı yatırımdan elde edilen tohumların Türkiye'ye satıldığı ihtimalini çok yüksek tutuyor.

TUİK verilerine göre 2014 yılında ise 109 Milyon Dolarlık alınan toplam tohumun yarısını yani 55.5 Milyon Dolarını domates oluşturuyor. 
Peru'ya bu miktardan 13.1 Milyon Dolar, İsrail'e ise 9.8 Milyon Dolar veriliyor. 

Yani Peru gibi bir ülkenin, tarımda dünya devi olan İsrail'i geride bırakmış görünmesi, yukarıda açıkladığım gibi İsrail'in Peru'ya yapmış olduğu yatırımın meyvesini aldığı ortaya çıkıyor. Bu da ikinci bir kanıtıdır. 
Türkiye'ye domates tohumu gelen diğer ülkelerde İsrail'in bir yatırımı olup olmadığını bilmiyoruz.


Bunların hepsi GDO'lu tohumlar dostlar.
''Nerden biliyosun bilader? Genetikçi misin? '' diyebilirsiniz fakat yıllardır domates yetiştiren biri olarak gördüğüm bir kaç şeyi paylaşmak istiyorum. 

Domatesi diktik, yetiştirdik ve belli bir miktar mahsul aldık diyelim. Domates çok verimli ve kaliteli. 

Siz bu verimi seneye de almak için tohumundan alıp kurutuyorsunuz. Düşünceniz, seneye tohuma para vermemek ve aynı verimi yakalayabilmek. İşte o işler öyle olmuyor dostlar. 

Diktiğiniz tohum filizlenir ve büyür fakat yaprakları kalın, koyu renkli ve ürünü verimsiz, yumuşak bir domates elde edersiniz. 

Çünkü İsrail'den alınan tohumun genetiği değiştirilmiş ve tek kullanımlık olarak satılıyor. Ayrıca domates fidesi hasta oluyor (Veya hastalığı içinde geliyor), ilaç almak için bazı İsrailli şirketler veya anlaşma yaptığı Türk firmaları, Türkiye pazarında söz sahibi oluyor. Çifte Kaymak!

Her sene tohum almaya mecbur bırakıyor bizi. Çünkü tohum ticareti Milyar Dolarlarla ifade ediliyor. 
Peki bizim eskiden ninelerimizin kendi tohumları vardı ne oldu onlara? Onları bazı çiftçiler gözü gibi saklıyor. Devlet bunlardan birer örnek alıp kendi tohumunu kendisi üretemez mi kardeşim? Üretir fakat İsrail'le anlaşmalar ne olacak? 
Gizli bir el veya eller, Milyar Dolarlık anlaşmaları Türkiye, imzalamaya yapmaya mecbur bırakılıyor. Biz bu anlaşmaları, Türkiye dünyada söz sahibi olduğunda ve en güçlüler arasında yer aldığında reddedebiliriz.

Bir bilgiyi daha paylaşmak istiyorum.. 
Biliyorsunuz Türkiye ve Suriye sınırında 550 kilometre uzunluğunda mayın döşenmiş araziler mevcut. 



Bu mayınları sadece Suriye değil Türkiye'de yerleştirdi çünkü o zamanda kaçakçılık çok yaygındı ve önlemek için böyle ilkel bir yola başvuruldu.

Bu araziler, hem tarıma elverişli olduğu hem de Suriye-Türkiye arasındaki buzları eritmek amacıyla mayın temizleme konusu gündemi meşgul etti yıllardır. Mayın döşemeye Türkiye, 1952 yılından itibaren başladı.

Temizleme konusu ilk olarak 1992'de gündeme geldi ama cesaret edilip fiili icraata geçilmedi. Daha sonra 2001 MGK'da görüşülen bu konuda, Genelkurmay ''Bana 44.7 Milyon Dolar verin, bu arazileri temizleyelim'' dedi fakat dönemin hükümeti ekonomik krizi gerekçe göstererek bu parayı vermedi. 

2003 ve 2004 yıllarında bu parayı hükümet, Genelkurmay'a tahsis etmiş, Genelkurmay temizleyemeyeceğini söylemiş ve tekrar vazgeçilmiştir. 
Sonra o dönemde bu toprakların İsrail firmasına kiralama fikri ortaya atılmış ve anlaşma 44 yıllık olarak öngörülmüş. Yani İsrail kısa bir tabirle, ''Bu arazileri bize kiralayın, biz bu mayınları temizleyip tarım yapalım'' fikrini ortaya atınca bu konu TBMM'de uzun tartışmaların konusu oldu. 

Yap-İşlet-Devret modeli gibi düşünülen bu ihale, Anayasa Mahkemesinden geri döndü. 
Sonra Türkiye, ihale açacak fakat sadece mayını parasını verip temizlettirecekti. Daha sonra Türkiye, Ottawa Sözleşmesine göre bunu, kendi temizleme kararı aldı. 

Burada şunu belirtmek istiyorum. Tarımda dünya devi olan bir ülke, aslında pusuda bekliyor. Devletleri bazı anlaşmalara mecbur bırakabiliyor. 

Aslında hepimizin istediği bütün bu yapılanları yerli, milli sermaye ile kendimiz yapmamızdır. İsrail'den kat kat büyük, verimli toprakları olan bir ülkede yaşıyoruz. 

Bunun için dolaylı veya doğrudan bazı adımların atılması, ülkece hepimizin temennisidir.

Eleştirin, Az çalışın çok okuyun...


GİZLİ LOBİLERİN İNSAN HAYATI İLE KUMAR OYUNU -1

Merhaba dostlar.

Dünya düzeninin top, tüfek, silahla yönlendirildiğini sanıyoruz. Fakat dünyada tek bir güç modeli vardır.
O da ekonomi..

Bir devletin ne kadar silahı varsa o kadar güçlüdür diyemeyiz. Parayı kim kontrol ediyorsa o, en güçlüdür. Hemen bir örnekle başlıyorum.




1996  yılında Türk firmasına ait yakıtı biten Figen Akat isimli bir yük gemisi, Ege Denizinde bulunan Kardak Kayalıklarına oturur. 

Bunun üzerine Yunanistan, Kardak Kayalıklarına asker çıkarır ve Yunan bayrağı dikerek kontrol altına alır. Veya aldığını zanneder. 
O dönemde Türkiye bu duruma tepki gösterir, kayalıkların Türkiye'ye ait olduğunu söyler ve Türkiye ile Yunanistan savaşın eşiğine gelir.

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller açıklamasında Yunan askerine ithafen ''O asker gidecektir, o bayrak inecektir'' diyerek müdahale sinyali verir. 

Yunan kuvvetleri, kayalıkların etrafında kuş uçurtmaz fakat Türk askerleri yani SAT Komandolarından oluşan bir tim, gece yarısı bir botla Yunan kuvvetlerini atlatarak, Yunan bayrağı dikili olan kayalığın tam karşısındaki kayalığa çıkarma yapar ve Türk bayrağını diker. 
Yunanlar o bayrağı ancak sabah olunca farkeder.

Bu durum karşısında Yunanistan, ağır silah alımına başladı. 
Düşünceleri net bir tabirle ''Türkiye Yunanistan'ı -eskiden olduğu gibi- topraklarına katacak'' düşüncesiydi. 
Hala da bu düşüncede olduklarını Yunan bakanların söylemlerinden görebiliyoruz.

O kadar ağır silah aldılar ki, bu aşırı silahlanma Yunanistan'ın ekonomisini alt üst etti ve ülke ha battı ha batacak deniliyor. 
Adeta kurtarıcı arıyorlar ve milyarlarca Dolar borç batağının içindeler.

Abi biz nelerle uğraşıyoruz, onların düşüncesi ne? Bu düşüncelerinden yola çıkarak, Türkiye'den ne kadar korktuklarını görebiliyoruz. 

Bir ülkede silahınız ne kadar fazla olursa olsun.
Mühimmatı alabilecek ekonominiz yoksa o silah, demir yığınından başka bir şey değildir. Hurdacıya ver gitsin. En azından mandal, leğen falan alırsın.😊

Velhasıl kelam.. Ayrıntıyı boşver..

Ben bunları neden anlattım niçin anlattım?
Ekonominin bir ülkedeki önemini vurgulamak için dostlar!

Şimdi...Medyada veya başka bir yerlerde göremediğimiz bazı odaklar için bir Poker masasındaki çiplerin insan hayatından nasıl daha değerli olduğunu ve insanların hayatıyla nasıl kumar oynandığını açıklayacağım. Bu kumarda kazanan ve kaybeden daima belli..



DOMUZ GRİBİ !!!
2009 yılına gidelim. Bu yılda bir virüs türedi. Adı Domuz Gribi (H1N1 Virüsü).. Dünya Sağlık Örgütü, Domuz gribinden dünyada 18.500 kişinin hayatını kaybettiğini rapor etti. 
Fakat 2013'te yapılan araştırmalarda Dünya Sağlık Örgütü'nün, sadece teyit edilmiş vakaları dikkate aldığı, aslında bu rakamın 11 katı daha fazla kişinin hayatını kaybettiği ifade ediliyor. 

Bu virüs, 60 yaş ve üzerine etki etmediği fakat en çok hamile ve 2 yaş altındaki çocuklara kolaylıkla bulaşabildiği saptandı. Yani direkt olarak aktif, dinamik olmaya aday nüfusa etki ediyor. Hepimizin yakalandığı grip gibi, havadan soluma yoluyla kolaylıkla bulaşabiliyor.

Mutasyona uğramış bir hücre taşıdığı için, dünyada bağışıklık kazanmış kişiler oldukça az.

Bu hastalık Türkiye'ye de bulaş(tırıl)ınca Sağlık Bakanlığı harekete geçiyor ve 35-40 Milyon gibi bir sayıda Domuz gribi aşısı almayı planladıklarını ve bazı aşı firmalarıyla temasta olduklarını söylüyor. Aşı alınıyor ve ilk önce gençlere yaptırılıyor. 
Tabi ki isteyen gençlere..

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, o dönemde kendisinin aşı olmayacağını, aşıyı getirdiklerini ve isteyenlerin olabileceğini söylüyor. 
O dönemde Erdoğan'ın, bu tutumuyla bize bir şeyler ima ettiği fark ediliyordu. Fakat halk çok kararsızdı ve Cumhurbaşkanı gibi arkasında doktorlardan kurulu bir ekip dolaşmıyordu. 

Bu aşı ihalesinin hangi firmaya verildiği henüz belli değil. En azından şimdilik.

Maliyet konusunda bir tahminde bulunmak gerekirse;
2007 yılında Sağlık Bakanlığı, aşı ihalesi yapıyor. 
Türkiye'nin yıllık aşı gideri 2007 öncesinde 20 Milyon Dolar iken 2007-2009 yılları arasında 210 Milyon Dolarlık 5'li aşı ihalesi yapılıyor. 

Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Dünyada aşı sektörünün %30'unu Fransız bir firma olan Sanofi Pasteur elinde tutuyor ve Türkiye ile yakın ilişkiler içinde. Bu 5'li aşı Difteri, Boğmaca, Tetanoz gibi aşılar. 
Bulaştığı insanı öldüren Domuz gribi aşı ihalesinin kaç Milyon veya Milyar Dolar olduğunu siz değerli okuyuculara bırakıyorum. 

Ne olduysa domuz gribi bir anda ortadan kayboluyor ve ölen insanların sayısı 10 binler olarak ifade ediliyor. Fakat bu önemli değil bazı odaklar için. Önemli olan bu süreçte yapılan büyük para vurgunu. Aşı içeriğinin gizli tutulması da cabası. 
Ne yazık ki..



KANSER İLAÇLARI !!!
Bütün kanser tipleri, vücudun temel yaşam ünitesi olan hücrelerimizden gelişir. 
Kanseri anlamak için, vücudun en küçük yaşam ünitesi olan hücrelerin nasıl kansere dönüştüğünü bilmemiz gerekiyor. 
Hücreler, bildiğimiz üzere mitoz bölünmeyle çoğalır(Kas ve sinir hücreleri hariç). 

Ölen veya yaralanan hücreleri onarabilmek için bu bölünebilme yeteneğini kullanırlar. Her hücrenin ömrü boyunca bölünebilme sayısı vardır ve ne zaman bölünüp bölünmeyeceğini, yerinde ve doğru zamanda hareket ederek davranış gösterir. 

Ancak kanser hücreleri bu davranışı kaybeder ve kontrolsüz bir şekilde hızla çoğalır. Bu hücreler birikerek tümörleri oluşturur ve bazı dokuları sıkıştırır, içine sızar veya tahrip eder. 
Eğer kanser hücreleri tümörlerden ayrılırsa, kan ve lenf dolaşımıyla diğer organlara gider ve kendilerine yeni bir koloni oluşturarak orada da yayılırlar.

Çağımızın tedavi edil(e)meyen hastalığı kanserin, 100'ün üzerinde çeşidi vardır. Erken teşhis edilmezse ölüme yol açan bu hastalık, Dünya'da yaklaşık olarak 12 Milyon insanın muhattabı..

Türkiye'de ise
2002'de kanserden ölenlerin sayısı 25 bin 475. 2012'de 100 bin 102. Yılda yaklaşık olarak ta 165 bin kişi hayatını kaybediyor. 

Kanser ilaçlarına ülke olarak harcanan para da olağan üstü. Dünya'da yaklaşık 1 Trilyon Dolar, Türkiye'de ise 3,2 Milyar Dolar.

Düşünün. İnsanlar kanser ilaçları almaya mahkum. Neden? Çünkü tedavisi bulunamıyor. Tek umut ilaçlar. 
Siz buna inanabiliyor musunuz? Dünya'da bu kadar bir para hacmi olan bir hastalığın, kimin işine yaradığını tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Yüz Nakli yapılan ve kafa nakli gerçekleştirmeye cesaret eden bir bilimin, kanseri yenememesi Domuz Gribindeki olaya benzemiyor mu sizce? Kanser hastası olanlara dedikleri söz şu:''Moralinizi yüksek tutun'' Bu kadar... 

Ya ilaçlar?
Sen almaya devam et. Birilerinin cebine girdi bile o paralar..


Durun! Size yine ilginç bir istatistik paylaşayım. 
Ulusal kanser kayıt merkezinden Dr.Micha Barchana'dan bir iddia geldi ve her yerde tartışma konusu oldu. İsrail'de kanserden ölenlerin sayısının giderek azaldığını iddia etti ve devamında İsrail'de 2003'te 160, 2004'te 152 kişi öldüğünü açıkladı. 

Ve bu ölenlerin çoğunun Arap kökenli olduğu Gesundheit Berlin Brandenburg'tan elde edildiğini bildirdi. 

Kahvehanedeki dayılar gibi İsrail'in parmağı var bu işte demiyorum tabi ki ama istatistikler de bayaa ilginç bir hayli. 

2. Part yazımı en kısa zamanda sunmaya çalışacağım. Teşekkürler..

Eleştirin, Az çalışın çok okuyun...


2016 YILININ EN İYİ FİLMLERİ


Bu liste "hiçbir şey " baz alınarak yapılmıştır.




1-Contratiempo
Tür:Gerili,Gizem,Suç
Yönetmen:Oriol Paulo
Oyuncular:Mario Casas,Jose Coronado,Ana Wagener



2- Gece Hayvanları(Nocturnal Animals)

Tür:Dram , Gerilim
Yönetmen: Tom Ford 
Oyuncular :Jake Gyllenhall , Amy Adams , Michael Shannon


3-Yaşamın Kıyısında(Manchester by the Sea)

Tür:Dram
Yönetmen :Kenneth Lonergan 
Oyuncular: Casey Affleck , Michelle Williams , Lucas Hedges 



4-Savaş Vadisi(Hacksaw Ridge) 

Tür: Biyografi , Dram , Tarih 
Yönetmen: Mel Gibson 
Oyuncular: Andrew Garfield , Teresa Palmer , Sam Worthington


5- Dangal

Tür:Dram , Biyografi , Spor
Yönetmen: Nitesh Tiwari 
Oyuncular: Aamir Khan , Saakshi Tanwar , Fatima Sana Shaikh


6- Aşıklar Şehri (La La Land ) 

Tür: Dram, Komedi , Müzikal 
Yönetmen: Damien Chazelle 
Oyuncular: Emma Stone , Ryan Gosling 


7-Lion

Tür:Dram
Yönetmen :Garth Davis
Oyuncular: Dev Patel , Rooney Mara , Nicole Kidman 


8- Deadpool

Tür: Bilim Kurgu , Aksiyon , Fantastik 
Yönetmen: Tim Miller 
Oyuncular: Ryan Reynolds , Morena Baccarin , Gina Carano 


9- Zootropolis: Hayvanlar Şehri (Zootopia)

Tür: Animasyon , Aksiyon , Macera 
Yönetmen: Byron Howard , Rich Moore , Jared Bush



10-Gizli Sayılar (Hidden Figures)

Tür:Dram 
Yönetmen: Theodore Melfi 
Oyuncular: Taraji P. Henson , Octavia Spencer , Janelle Monae



11- Hesaplaşma(The Accountant)

Tür: Aksiyon , Dram , Suç 
Yönetmen: Gavin O'Connor 
Oyuncular: Ben Affleck , Anna Kendrick 


12-Snowden 

Tür:Biyografi , Dram , Gerilim 
Yönetmen: Oliver Stone 
Oyuncular: Joseph Gordon-Levitt , Shailene Woodley , Melissa Leo 



13-Kaptan Amerika : Kahramanların Savaşı(Captain America: Civil War) 

Tür: Bilim Kurgu , Aksiyon , Fantastik , Gerilim
Yönetmen: Anthony Russo , Joe Russo 
Oyuncular: Robert Downey Jr. , Scarlett Johansson , Chris Evans 

14- Geliş (Arrival)

Tür: Bilim Kurgu 
Yönetmen: Denis Villeneuve 
Oyuncalar: Amy Adams , Jeremy Renner , Forest Whitaker



15- Sully

Tür: Biyografi , Dram
Yönetmen: Clint Eastwood 
Oyuncular: Tom Hanks , Aoran Eckhart , Laura Linney 


16-Parçalanmış(Split)

Tür: Gerilim
Yönetmen: M. Night Shyamalan 
Oyuncular: James McAvoy , Anya Taylor-Joy , Haley Lu Richardson



17- Mr. Church

Tür: Dram 
Yönetmen: Bruce Beresford 
Oyuncular: Eddie Murphy , Britt Robertson , Natachsa McElhone



18- Orman Çocuğu(The Jungle Book)


Tür: Aksiyon , Dram , Fantastik 
Yönetmen: Jon Favreau
Oyuncular :Neel Sethi , Ritesh Rajan , Sara Arrigton




19-Vezir(Wazir)

Tür: Dram , Gizem , Suç
Yönetmen: Bejoy Nambiar 
Oyuncular: Amitabh Bachchan , John Abraham , Farhan Akhtar 

20- X-Men :Apocalypse

Tür: Aksiyon , Fantastik , Macera 
Yönetmen: Byran Singer 
Oyuncular :Sophie Turner , Jennifer Lawrence , Olivia Munn


21- Sultan 

Tür: Aksiyon , Dram , Spor 
Yönetmen: Ali Abbas Zafar 
Oyuncular: Salman Khan , Anushka Sharman , Randeep Hooda 



22- Roque One : Bir Star Wars Hikayesi 

Tür: Aksiyon , Fantastik Macera 
Yönetmen :Gareth Edwars 
Oyuncular:Felicity Jones , Diego Luna , Ben Mendelsohn 



23-Dr. Strange 

Tür: Bilim Kurgu , Aksiyon , Fantastik . Macera 
Yönetmen: Scott Derrickson
Oyuncular: Benedict Cumberbath , Chiwetel Ejifor , Rahcel McAdams



24-Trendeki Kız (The Girl On The Train)

Tür:Gerilim , Gizem 
Yönetmen:Tate Taylor 
Oyuncular: Emily Blunt , Luke Evans , Haley Bennett



25-Oyun(Nerve)

Tür: Gerilim
Yönetmen: Henry Joost , Ariel Schulman 
Oyuncular: Emma Roberts , Dave Franco , Juliette Lewis



26- Star Trek Sonsuzluk (Star Trek Beyond) 

Tür: Bilim Kurgu , Aksiyon , Macera , Savaş 
Yönetmen: Justin Lin 
Oyuncular: Chris Pine , Zoe Saldana , Karl Urban 



27- Moana

Tür: Animasyon 
Yönetmen: Ron Clements , John Musker 


28-Uzay Yolcuları(Passengers)

Tür:Dram , Bilim Kurgu , Macera , Romantik 
Yönetmen :Morten Tyldum
Oyuncular: Chris Pratt , Jennifer Lawrence , Micheal Sheen



29-Kabustan Gelen(Before I Wake )

Tür: Dram, Fantastik , Gerilim , Korku
Yönetmen :Mike Flanagan
Oyuncular: Kate Bosworth ,Thomas Jane , Jacob Tremblay 



30-Korku Seansı 2(The Conjuring )

Tür: Gerilim , Korku 
Yönetmen: James Wan 
Oyuncular: Vera Farmiga , Patrick Wilson , Frances O'Connor





Yılın Oyuncusu: Casey Affleck 










İYİ GÜNLER...


Eski Yazılar