27 Temmuz 2017 Perşembe

ZAZ EN İYİ ŞARKILARI

D: 1 Mayıs 1980

Asıl ismi Isabelle Geffroy olan sanatçı son dönem Fransız müziğinin en başarılı isimlerindendir.
Ve bizde sizi onun sanatına daha yakından bakabilmeniz için sizi şarkılarıyla baş  başa bırakıyoruz.




1. Je Veux




2.Si




3.Tous les cris les S.O.S-Balavoine(s)




4.En Reve




5.Eblouie par la  nuit




6.On Ira




7.Gamine




8.La Pluie



9.La Lessive




10.Le long de la route




Zaz'a başarılar diliyoruz.


Kendinize iyi bakın.....

25 Temmuz 2017 Salı

MADIMAK OLAYI- CUMHURİYET TARİHİNİN KARA LEKELERİ

1988 yılında Hint asıllı Britanyalı yazar Salman Rüşdi Şeytan Ayetleri adlı romanını yayımlar. Romanda Peyamber efendimiz dönemiyle ilgili anlatılan bölümde: peygamber kavmini dinine çekebilmek için kavminin en değer verdiği putları öven bir ayet indiğini söylemiş ve okumuştur( Bu ayet şeytan tarafından peygambere söyletilmiştir der Salman Rüşdi). İşte burda Salman Rüşdi Kur' an-ı Kerim içerisinde şeytanın ayetleri olabileceği tezini ortaya atmış ve büyük bir tartışmaya sebep olmuştur.Özellikle İslam dünyasında kızgınlıkla karşılanan bu kitap tüm İslam ülkelerinde yasaklanmıştır hatta İran lideri Ayetullah Humeyni Salman Rüşdi hakkında ölüm fetvası vermiştir.

(Salman Rüşdi)


- 11 Mayıs 1993
Aziz Nesin Aydınlık Gazetesinde Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevireceğine dair bir yazı kaleme almıştır. Hem bu fikrini hem kitap içerisindeki fikirleri tartışmaya açmıştır.
Bu süreç içerisinde ülkemizde bu tartışma her geçen gün daha büyümüş sonucu şiddete kadar gitmiştir.

- 2 Temmuz 1993
1 Temmuz da Pir Sultan Abdal şenlikleri için Sivas' a gelenler arasında genellikle alevi yazar ve ozanlar kendilerini bir çalkantının içinde  bulmuşlardır.
Aziz Nesin'in Şeytan Ayetleri çevirisi tartışması, burda bulunan Aziz Nesin ve arkadaşlarına karşı halk arasında bir infial oluşturmuş. Her geçen süre içerisinde kalabalık daha da büyümeye başlamıştır.

İşte burda alevi - sünni ayrılığı oluşturmak ve  bu ayrılığı kemikleştirmek, o an iktidarda bulunan partileri yıpratmak, ülke siyasetini yeniden şekillendirmek, dinci ve laik dediği kesimi karşılıklı olarak zıtlaştırmak gibi derin ve büyük bir provakatif eylemdir.



- Madımak Oteli'nin Yakılışı

Pir Sultan Abdal şenliklerine katılan alevi önde gelenleri radikal dincilerin (dönen sinsi olayı görememiş bağnaz dinciler, cahiller topluluğu) baskısıyla şenlikleri terk etmek zorunda kalmış ve konakladıkları "Madımak Oteline" dönmüşlerdir.
Sloganlar,tekbirler,küfürler ve gittikçe artan kalabalık Madımak Otelini ateşe vermiştir.


(Madımak Oteli yandğı esnada)

(Hayatını kaybeden 33 insan)


Kurtarılanlardan bazıları otelin bitişindeki Büyük Birlik Parti binasına geçerek bazılarıda itfaiye  ve polis yardımıyla kurtulmuştur.
Aziz Nesin'i binadan çıkaran itfaiye eri Nesin'i vinçten halkın arasına atmıştır.Nesin'i halkın arasından bir polis amiri almıştır.

(İtfaiye erinin Aziz Nesin'i attığı o an)


Ve sizi şu soruyla baş başa bırakacağım: 
- Devlet nerededir, devlet bu olayın neresindedir?

Olayla ilgili gariplikler:
-Süleyman Demirel(Dönemin Cumhurbaşkanı): Halkla güvenlik görevlilerini karşı karşıya getirmeyiz.diye açıklama yapmıştır

-Tansu Çiller(Dönemin Başbakanı): Çok şükür ,otelin dışındaki halkımız zarar görmemiştir.diye açıklama yapmıştır.

-Erdal İnönü(Dönemin Başbakan yardımcısı): Olay sırasında Aziz Nesin ile telefonla konuşan İnönü en kısa süre de halledilecek kimsenin kılına zarar gelmiyecek demiştir.Olaylardan sonra yapılan eleştirilere ise "ne yapayım yetkim yoktu" diye cevap vermiştir.

Ahmet Karabilgin(Dönemin Sivas Valisi): Birçok yerden yardım istedim, yardım iş işten geçtikten sonra geldi.Taleplerimi dikkate almayanlara dokunulmadı diye açıkama yaptı.Vali bu olaydan 7 gün sonra görevden alındı.

Temel Karamollaoğlu(Dönemin Refah Partili Sivas Belediye Başkanı): Mücahit Temel sloganlarıyla karşılanan  Karamollaoğlu olaya gerekli ehemmiyeti vermemiştir.Şuan Saadet Partisi genel başkanıdır.



Hoşgörü dini İslam' ın bir inanı olarak şunu söylemek istiyorum: Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir ortamda buna dur diyen, kız çocuklarını omuzlarda taşıyan bir peygamberin ümmeti olan bizler nasıl oluyorda 1400 yıl sonra insanları diri diri yakabiliyoruz.

Burda kim haklı ya da kim haksız tartışmadan önce eğer bu olayda bir suçlu varsa ki var onun cezasını devlet vermeli


Eeeeeee devlet suçluysa??? 


18 Temmuz 2017 Salı

MUSTAFA AKKAD KİMDİR (KISA HAYAT)

     
 
(1930-2005)

20'li yaşlarında yönetmen olma hayali ile babasından aldığı 200 dolar ve bir Kuranla Amerika'ya doğru yola çıkan Mustafa AKKAD İslam Aleminin en büyük yönetmeni olmak için de ilk adımını attı.


Amerika da eğitimine Güney Kaliforniya Üniversitesinde devam eden AKKAD. Burada sinema çevresiyle de tanışmaya başlamış ve basamakları hızlıca tırmanmıştı.


Bu dönem içerisinde sinema sektöründe çalışmalara girişmiş. Ünlü korku film serisi "HALLOWEN"in yapımcılığını yapan AKKAD ününü yavaş yavaş duyurmaya başlamıştı ve kırılma anı çocukları doğunca oldu.


MUSTAFA AKKAD: Çocuğum olunca şöyle bir duyguya kapıldım, çocuklarıma dinlerini öğretmeliyim dedim ve sorumluluğumu hatırladım.İşte "ÇAĞRI" projesi böyle ortaya çıktı.Hem benim çocuklarım hem başkalarının çocuklarının geleceği için.


-1976
Mustafa AKKAD Suudi Arabistan'ın filme sponsor olması ile filme başlar.Çekimler devam ederken senaryo da Ashab-ı Kiram sevgisi fazla diyen Suudi yönetimi maddi yardımı keser ve çekimler durur.
Akkad Libya devlet başkanı Kaddafi ile görüşür ve Kaddafi sponsorluğu kabul eder.Aynı yıl içinde çekimleri  biten film İslam alemine bomba gibi düşer.Hala İslam aleminin en çok izlenen filmidir.


Not:Muhammed Ali filmde ki  Bilal-i Habeş rolünü oynamak istemiştir ancak popülerliğinin filmin önüne geçebileceği düşünüldüğünden onay verilmemiştir.


-1981
ÇAĞRI filmini çok beğenen Kaddafi Libya milli kahramanı Ömer Muhtarı hayatını konu alan bir film çekmesi için Akkad'a bir teklif götürmüştür.Teklifi kabul eden Akkad 1981 yılında film çekimlerine başlamıştır.
Çağrı da olduğu gibi Akkad bu filimde de Anthony Quinn ile çalışmış ve film çok büyük ses getirmiştir.





(Akkad ve Quinn kamera arkası)


Sinema tarihinin en büyük filmlerine imza atan Akkad.Ününü ve konumunu pekiştirmiştir.Son yıllarını  "Selahattin Eyyubi" ve "İstanbul'un fethi" filmlerini çekmek için sponsor aramakla geçirmiştir. Bu süreç içerisinde Türkiye'ye gelmiş fakat yeterli desteği bulamamıştır.


Akrabalarının düğünü için gittiği Ürdün de El Kaide terör örgütü tarafından (sözde dinci) düzenlenen bombalı saldırıda kızıyla beraber yaşamını yitirmiştir.

Mustafa AKKAD'a Allah tan rahmet diliyoruz.Her şey için teşekkür ediyoruz ve saygıyla anıyoruz.


1 Temmuz 2017 Cumartesi

İLK TÜRK FÜZESİ MARMARA-1 VE MUCİDİ KİRKOR DİVARCI

Merhaba Dostlar..
Kurtuluş savaşında, Dünyayı dize getirmiş bir milletin torunlarıyız. Peki bunlarla övünüp övünüp oturacak mıyız? 
Hepimizin, bu güzel ülkenin kalkınması ve gelişmesi için bir çaba içerisinde olması gerekmekte. Sürekli ''Gelişmemiz lazım yaa'' falan deyip durmakla olmuyor. Geçmişimizi örnek alıp geleceğe öyle adım atmamız gerekiyor. 
Durun..
Çok fazla geçmişe de gitmemize gerek yok. 
Size bir çabanın hikayesini anlatacağım.

Rusların Sputnik adında bir füzeyi 1957'de uzaya göndermesiyle, Türkiye'de bazı gençler arasında bir füze hevesi ve bunun sonucunda füze seferberliği başlamıştır. 
1959'da Bandırma Şehit Mehmet Gönenç Lisesi öğrencileri eşi benzeri görülmemiş bir klüp kurar. 
Bandırma Füze Klübü..



Füze klübünün ilk kurucuları; Güngör Sezer, Aytuğ Sayıner ve Osman Caran. Daha sonra Atilla Yedikardeşler ve Adnan Zambak da aralarına katılmıştır. Bunlar daha lise öğrencileri..

Kısa süre sonra klüp, Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği olarak resmiyette bağımsızlığını ilan eder.
Zamanla füze klübüne katılım giderek artar ve o katılanlar arasında Ermeni asıllı Türk vatandaşı Kirkor Divarci de vardır.


(Kirkor Divarcı)

Kirkor Divarci'nin katılımıyla dernek, füze tasarlayabilecek bir teknik yeterliliğe sahip oldu. En azından başlangıç için.

Divarci nişanlı olup, evlenmek için biriktirdiği 400 lirayı bu projeye gözünü kırpmadan yatırdı. Belki de derneğin, böylesine gözü kara bir mucitteki inanca ihtiyacı vardı ki denemeler başladı..

10 Ekim 1959'da ilk füze tasarlandı ve yapıldı. Deneme atışında 3 kiloluk füze başarıyla fırlatıldı fakat 40 metre yüksekliğe çıktıktan sonra denize düştü. Bu durum toplumun bir kesiminde alay konusu bir kesiminde ise taktirle karşılandı. Maddi imkansızlıklarla boğuşan dernek üyeleri bunlara aldırmadan çalışmalarına devam etti.
Denemeler devam ediyordu ve bir başarısız fırlatmanın ardından artık medyada alay edici gazete manşetleri atılıyordu. Bazı kesimlerde ise ''Böyle saçma şeylerle uğraşılır mı?'' diye aşağılayıcı sözler sarfediliyordu.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Cevat Fehmi Başkurt yazısında şu alaycı cümlelere yer verdi.
''Gençler darılmasınlar. Bizlere hak versinler. Onlar başka dünyalarda yaşıyorlar. Halbuki biz, daha bu dünyadaki meselelerimizi halledemedik. Durun bakalım, parti kavgaları bitsin. Cezayir meselesi sona ersin. Kıbrıs'ta Cumhuriyet ilan edilsin. Seçimler yapılsın. Kongreler tamamlansın. Elbet füzelere de sıra gelir''

--Dostlar.. Aradan yıllar geçti. Ne parti kavgaları bitti, ne de Kıbrıs sorunu sona erdi. Aksine dünyaya savaş hakim oldu ve 3. Dünya Savaşını yaşamaktayız. Bu zihniyetle değil füze, el arabası bile yapılmaz..--

Derneğin çalışmaları konuya uzak kişilerce alay edilip manşetler atılsa da destek verenlerde oldu. 

Bunlardan birisi olan Kenan Kurtkaya şu sözleriyle tarihe not düştü: 
'' Sene 1959..Bandırma'dayız. Sakal ve bıyıkları yeni terlemeye başlayan genç, önündeki kağıtlara eğilmiş, mütemadiyen çiziyor, şekiller yapıyor, bir eli başında hesaplıyor, esmer esmer düşünüyor. Fakat teşvik ve yardıma bu çevre tarafından, alayla karşılandılar. Alay edip peşlerinden güldüler. Günlerini, evet en mesut gamsız günlerini, memleketleri için ilim için harcayan bu gençler ne acı ve ne garip bir tecelli ile karşılandılar. Sayın Türk büyükleri; yaratıcı idealistlerin bu çırpınan başarılarına yardım edelim. Bu küçümsenmeyecek bir olaydır.'' 



1960'da üçüncü füze denemesi 750 metre yüksekliğe çıkarmayı başardılar.
Bu haber ülke sınırlarını aştı ve yabancı medyalarda geniş yer buldu.



Bu olayın ardından isim değişikliğine gidildi ve artık Bandırma Havacılık ve Roket Klübü olarak adını söz ettirmeye başladı.
Bir süre başarısız denemeler yapan klüp, son denemesinde 300 metre yüksekliğe çıkan füzesiyle güven tazeledi ve yollarına emin adımlarla devam etti.

24 Mayıs 1962'de Klübün Ankara şubesi açıldı. Artık Türk Silahlı Kuvvetleri, bu klübün çalışmalarını yakından takip etmeye başladı. 
Kirkor Divarci'nin tasarladığı, İstanbul Teknik Üniversitesi onayı aldığı ve TSK'nın desteğiyle Marmara-1 adını verdiği 1 metre 33 cm, 1,5 kilogram boyutlarında olan füze, Zafer bayramında fırlatıldı. 

Evleneceği parayı kimsenin lafına bakmadan yatırdığı bu projenin verdiği ürün olan Marmara-1, gökyüzünde süzülüyordu. Yaklaşık 1 kilometre yüksekliğe çıktıktan sonra parçalanıp alev alması ve 200 metre uzağa düşmesi sonucu ot ve çalılıklardan oluşan 5 dönümlük arazinin yanmasına neden oldu.


Bu olay, mucitleri yine de pes ettirmedi ve çalışmalarına devam kararı aldılar. Ancak medyanın bazı kesimleri, alaycı yazılarını yazmaya devam ediyordu.

1 Eylül 1962'de Erol Dallı, kaleme aldığı bir yazıda şu satırlara yer verdi:
''Bandırma'nın yarısı füze klübü üyeleriyle alay ediyor. Onları nerede görseler 'Ne haber füzeciler? Ay'a hanginiz gidiyorsunuz?', 'Füzeci ağabey! Sakın cebinde patlamasın!', 'Gazoza bak. Senin füzenden iyi patlar' gibi sözlerle alay ediyorlar''
Erol Dallı bu yazısını yazarak aslında kendisi de alay etmiştir..





Marmara-1'in ardından Marmara-2 isimli füze yapıldı ve fırlatıldı. Füze o kadar hızlı kalkış yaptı ki, gözlem kuleleri bile takip edemedi ve gökyüzünde kayboldu, daha da izine rastlanmadı. 
Bu füzeyi Hürriyet-1 ve Hürriyet-2 füzelerinin üretimi takip etti. 



Marmara-3 füzesinin bazı nedenlerden dolayı başarısızlığa uğramasından sonra Marmara-4 yapıldı ve 
tam 5415 metreye kadar çıktı ve paraşütle güvenli bir şekilde indirildi. 
Atılan diğer füzeler indikten sonra korkunç bir şekilde patladı.

 Marmara-4 füzesinin başarısını TSK'ya mensup subaylar, Kirkor Divarcı'yı tebrik etti. 



Kirkor Divarcı'nın başarısı gazete manşetlerinde geniş yer buldu...



Marmara-1 füzesinin ulaşmış olduğu başarı, bu füzenin askeri alanda da kullanılmasının önünü açmıştı.
İşteee...
Orada bazı odaklar devreye girdi. Füze projelerinin dökümleri Kirkor Divarci'nin evinde tutuluyordu ve esrarengiz bir biçimde Divarci'nin evinde yangın çıktı, tüm füze dökümanları kül oldu..
Araştırmalar sonucunda yangının çıkış sebebi belirlenemedi...
Ve ya belirlenmedi...
Bu yangından sonra Divarci'nin morali alt üst oldu, bütün çabalarının boşa gitmesi onu mahvetti ve bir daha başlamamak üzere kendisi füze çalışmalarına son verdiğini açıkladı..
Böylesine hırslı bir mucidin bu kararı bazı odakların, yangından sonra bu kararı almasında etkin rol oynadığı aşikardır. 
Ayrıca tüm kabahati dış güçlere bağlamak biraz da yanlış olsa gerek. 
Bırak destek vermeyi, alaycı tavırlarıyla bu büyük başarıya engel olmak isteyen o kadar insan vardı ki.. 
Bunlar, bu projeye sahip çıkmanın bir vatan borcu olduğu bilincini kavrayamayan insan topluluğu..
Maalesef...

1962'de böylesine büyük bir başarıyı yakalayan bir ekibin kurmuş olduğu klüp, adını Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği (HUZAD) adı altında faaliyetlerine devam etti ve günümüzde de hala bu resmi topluluk mevcuttur.
Sirius, Vega ve hayata geçirilen 300 km menzilli Ata-1 roketi gibi kayda değer projelere imza atılsa da, başladığı ilk 4 yıldaki gibi müthiş mesafe kaydeden füze çalışmalarına aynı hızda devam edilememiştir. Yani, Kirkor Divarcı'nın bu projeden el etek çekmesiyle proje öksüz kalmıştır.
1970'li yıllarda terör olayları tırmanınca teröristlerin derneğe sızarak proje çalışmalarını kendi sinsi emellerine alet etmemesi için dernek çalışmaları bir süreliğine durdurulur, paraşüt,planör ve model uçak çalışmaları hız kazanır. 


Açıkladığım gibi..
Kirkor Divarcı gibi büyük bir mucidin nasıl saf dışı bırakıldığını ve ona ve ekibine o dönemde nasıl kara propaganda yapıldığını belirmek için Devrim Arabaları filminden alıntı yaparak yazımı sonlandırıyorum.

Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz...

Görüşmek Üzere...