Merhaba Dostlar.
Bu yazımda size, Osmanlı tarihinin en acımasız dönemini anlatmaya çalışacağım.
Yenilikleri geleneklerle buluşturmaya çalışan ve bunun karşılığı olarak darbenin kılıcından nasibini alan devrimci padişah
SULTAN III.SELİM...
SULTAN III.SELİM...
Yavuz Sultan Selim dönemi veya diğer padişahlar döneminde yaşanan taht kavgalarına benzemeyen bir dönem geçiren III.Selim'in, nasıl ihanete uğradığını konu alan yazıma, sizi biraz geriye götürerek başlıyorum.
. Babası Sultan III.Mustafa, annesi Mihrişah Sultandır.
Baba III.Mustafa'nın önceleri hiç çocuğu olmamıştı ve nihayet önce Nibetullah Sultan, iki sene sonra ise ikinci kızı Şah sultan dünyaya geldi.
Baba III.Mustafa, varisinin olmayacağını düşünerek endişeleniyordu ki, eşi Mihrişah Sultan ona Selim'i müjdeledi.
III.Selim, 24 Aralık 1761 yılında dünyaya gelmiştir.
Baba III.Mustafa, kahinlere inanan bir padişahtır ve Selim doğunca kahinlerin, Selim'in eşsiz bir padişah olacağını söylemesi üzerine büyük bir sevince kapılmış ve 7 gün 7 gece şenlik yapılmasını emretmiştir.
O gün Padişah, havuz başına gelmiş ve Enderunlulara
(kısaca: devlet adamı yetiştiren okul) altınlar saçmıştır. Yedi gün sonra hazineden tarihi bir altın beşik çıkarılıp hareme getirilmiş ve Şehzade Selim bu beşiğe yatırılmıştır.
Şehzade III.Selim, hep böyle coşkulu bir havayla büyüyor ve sarayda çok güzel bir eğitimden geçirilerek yetiştiriliyordu.
Sultan III.Mustafa, kendisinden sonra padişahlığa, oğlu III.Selim'in getirilmesini istiyordu fakat kardeşi yani III.Selim'in amcası olan I.Abdülhamit tahta geçti. Amca I.Abdülhamit, Selim'i saraydan uzak tutmamış, aksine hep göz önünde bulunduruyor ancak eğitimine önem veriyordu.
Sultan Selim, şiire yani edebiyata çok yatkındı, Arapça ve Farsça dillerini çok iyi konuşuyordu. İyi bir devlet adamı, yenlikçi, açık fikirli olduğu fakat devleti zaafa uğratacak kadar yumuşak kalpli olduğu söylenir.
Selim'in amcası padişah I.Abdülhamit, 7 Nisan 1789 yılında beyin kanamasından hayata gözlerini yumdu ve tahta III.Selim geçti.
Selim padişah olunca halk ona büyük ümitler bağladı ve Osmanlı'nın eski zamanlardaki ihtişamına kavuşturacağını düşünüyordu.
(III.Selim'in tahta geçtiği yılda Fransız İhtilali patlak vermiştir)
III.Selim tahta geçer geçmez devletin ileri gelenlerini topladı ve mali ve askeri alandaki bozuklukların düzeltilmesini istedi ve tasarrufa yöneldi.
O dönemde Osmanlı, Avusturya ve Rusya ile savaş halindeydi. İlk işi savaşları Osmanlı Devletin uzaklaştırıp barış imzalamak ve düşündüğü yenilikleri uygulamaya başlamaktı. Çünkü devletin her tarafından fitne akıyordu ve yeniçeriler istediği gibi at koşturuyordu. Savaşları sona erdirmek için Avrupa devletlerinin arabuluculuklarını da kabul etti.
11 Temmuz 1789 yılında İsveç ile barış anlaşması yapıldı fakat tam olarak yararlanılamadı. Bu arada Osmanlı devleti, Avusturya ile savaşında, Fokşan Kasabasında ağır bir yenilgi aldı ve Osmanlı Komutanları geri çekilme kararı aldı.
Avusturya ile yapılan ikinci bir savaşta da yenilince Avusturyalılar Bükreş'e girerek Osmanlı'yı anlaşmaya zorladı. İç işlerindeki karışıklıkları da göz önünde bulunduran III.Selim, anlaşma isteğini kabul etmek zorunda kaldı ve 4 Ağustos 1791 yılında Ziştovi Anlaşması imzalandı.
III.Selim, Rusları aklından hiç çıkarmıyor, Rusların elinde bulunan Kırım'ı alma hesapları yapıyordu.
Çünkü İstanbul için önemli bir jeopolitik konuma sahipti ve olası gelecek tehditlere karşı bir set olacaktı.
Bu sebeple savaşı sürdürüyordu. Karadeniz'de sürdürülen donanma savaşlarını Osmanlı devleti kazandı fakat karada durum pek iç açıcı görünmüyordu.
1790'da Kili, İsmail, Tolçu ve İsakçı Rusların eline geçti. Yapılan sadrazam değişiklikleri de bu durumlara engel olamadı. Mali sıkıntılar da ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyince Ruslar, cephelerde önemli ilerlemeler gerçekleştirdi.
Hatta Kafkas cephesinde Canikli Ali Paşa Ruslara teslim oldu.
Avrupalı Devletlerin arabuluculuğunda Ruslarla Osmanlı Devleti, 10 Ocak 1792 yılında Yaş Anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla Avrupa ve Kafkaslarda o zamanın Rus-Osmanlı sınırları belirlendi.
Artık savaşı anlaşmalarla durduran III.Selim, şehzadeliğinde kararlaştırdığı ıslahatları yapmanın tam zamanı olduğunu düşündü ve birçok devlet adamı ve uzmanlardan görüş istedi.
Nizam-ı Cedit(Yeni Usül Asker) adında yeni bir ordu kurdu (24 Şubat 1793) ve kışlalar yaptırarak çalışmalara başladı. İradı Cedit adında Defterdarlık(Maliye) kurarak para havuzu oluşturdu ve Nizamı Cedit'e kaynak oluşturdu.
Nizamı Cedit örgütünün eğitim-öğretim işlerini de Avrupadan getirttiği yabancı subaylara verdi.
Sadece Nizamı Ceditle yetinmeyip Paris, Londra, Viyana ve Berlin'de elçilikler açtı.
Fransızca, Osmanlı Devleti'nin ilk yabancı dili olarak kabul edildi.
Teknik eserler Osmanlı Türkçesine çevrilerek eğitimde kalite arttırıldı.
Humbaracı ve topçu ocakları modernleştirildi. Osmanlı donanmasının ve tımar sisteminin yenilenmesi için kararnameler çıkardı.
Deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılama amacıyla Haliç'te Mühendishane-i Bahrii Hümayün adında okul açtı.
Bu arada Anadolu ve Rumeli'de karışıklıklar devam ediyordu fakat Rumeli'deki olaylar daha da büyüktü. Çünkü Tepedelenli Ali Paşa, Vidin'de Pazvandoğlu Osman Paşa, Rusçuk'ta Tirsiniklioğlu ve Silistre'de de Yıllıkoğlu Süleyman gibi ağalar isyan ve ayaklanmalar çıkarıyordu.
Fransız ihtilaliyle doğan milliyetçilik akımıyla Osmanlı Devletinde bazı uluslar, bağımsızlıklarını kazanma yolları arıyordu.
Bu olayları da fırsat bilen Sırplar ve Karadağlılar, bağımsızlık girişimlerine başlayınca işin içinden çıkılamaz hale geldi. Bir de Fransa, bütün bu durumları fırsat bilerek Mısır'ı işgal etti.
Fransa ordusunun başında ise ünlü komutan
Napolyon Bonapart vardı.
Bir de Suriye'ye kadar gelince III.Selim, Nizamı Cedit ordusunu çıkararak Cezzar Ahmet Paşa komutanlığında Napolyan'a karşı göndererek, Suriye Akka'da Napolyon'a ağır bir yenilgi tattırdı. Bu, Napolyon'un ilk yenilgisi olmuştur. Bu yenilgiden sonra Napolyon, Mısır'ı boşaltmak zorunda kaldı.
Düşünün. Yeniçerilerin sizi öldüreceğini göze alarak, orduda devrim yapıyor ve bir düzen kuruyorsunuz. O yeni ordu, Suriye'ye kadar giderek ünlü komutan Napolyon Bonapart'a ağır bir yenilgi hediye ederek arkasına baka baka gönderiyor.
Devrim Budur..
2. Part'ta görüşmek üzere dostlar..
. Babası Sultan III.Mustafa, annesi Mihrişah Sultandır.
Baba III.Mustafa'nın önceleri hiç çocuğu olmamıştı ve nihayet önce Nibetullah Sultan, iki sene sonra ise ikinci kızı Şah sultan dünyaya geldi.
Baba III.Mustafa, varisinin olmayacağını düşünerek endişeleniyordu ki, eşi Mihrişah Sultan ona Selim'i müjdeledi.
III.Selim, 24 Aralık 1761 yılında dünyaya gelmiştir.
Baba III.Mustafa, kahinlere inanan bir padişahtır ve Selim doğunca kahinlerin, Selim'in eşsiz bir padişah olacağını söylemesi üzerine büyük bir sevince kapılmış ve 7 gün 7 gece şenlik yapılmasını emretmiştir.
O gün Padişah, havuz başına gelmiş ve Enderunlulara
(kısaca: devlet adamı yetiştiren okul) altınlar saçmıştır. Yedi gün sonra hazineden tarihi bir altın beşik çıkarılıp hareme getirilmiş ve Şehzade Selim bu beşiğe yatırılmıştır.
Şehzade III.Selim, hep böyle coşkulu bir havayla büyüyor ve sarayda çok güzel bir eğitimden geçirilerek yetiştiriliyordu.
Sultan III.Mustafa, kendisinden sonra padişahlığa, oğlu III.Selim'in getirilmesini istiyordu fakat kardeşi yani III.Selim'in amcası olan I.Abdülhamit tahta geçti. Amca I.Abdülhamit, Selim'i saraydan uzak tutmamış, aksine hep göz önünde bulunduruyor ancak eğitimine önem veriyordu.
Sultan Selim, şiire yani edebiyata çok yatkındı, Arapça ve Farsça dillerini çok iyi konuşuyordu. İyi bir devlet adamı, yenlikçi, açık fikirli olduğu fakat devleti zaafa uğratacak kadar yumuşak kalpli olduğu söylenir.
Selim'in amcası padişah I.Abdülhamit, 7 Nisan 1789 yılında beyin kanamasından hayata gözlerini yumdu ve tahta III.Selim geçti.
Selim padişah olunca halk ona büyük ümitler bağladı ve Osmanlı'nın eski zamanlardaki ihtişamına kavuşturacağını düşünüyordu.
(III.Selim'in tahta geçtiği yılda Fransız İhtilali patlak vermiştir)
III.Selim tahta geçer geçmez devletin ileri gelenlerini topladı ve mali ve askeri alandaki bozuklukların düzeltilmesini istedi ve tasarrufa yöneldi.
O dönemde Osmanlı, Avusturya ve Rusya ile savaş halindeydi. İlk işi savaşları Osmanlı Devletin uzaklaştırıp barış imzalamak ve düşündüğü yenilikleri uygulamaya başlamaktı. Çünkü devletin her tarafından fitne akıyordu ve yeniçeriler istediği gibi at koşturuyordu. Savaşları sona erdirmek için Avrupa devletlerinin arabuluculuklarını da kabul etti.
11 Temmuz 1789 yılında İsveç ile barış anlaşması yapıldı fakat tam olarak yararlanılamadı. Bu arada Osmanlı devleti, Avusturya ile savaşında, Fokşan Kasabasında ağır bir yenilgi aldı ve Osmanlı Komutanları geri çekilme kararı aldı.
Avusturya ile yapılan ikinci bir savaşta da yenilince Avusturyalılar Bükreş'e girerek Osmanlı'yı anlaşmaya zorladı. İç işlerindeki karışıklıkları da göz önünde bulunduran III.Selim, anlaşma isteğini kabul etmek zorunda kaldı ve 4 Ağustos 1791 yılında Ziştovi Anlaşması imzalandı.
III.Selim, Rusları aklından hiç çıkarmıyor, Rusların elinde bulunan Kırım'ı alma hesapları yapıyordu.
Çünkü İstanbul için önemli bir jeopolitik konuma sahipti ve olası gelecek tehditlere karşı bir set olacaktı.
Bu sebeple savaşı sürdürüyordu. Karadeniz'de sürdürülen donanma savaşlarını Osmanlı devleti kazandı fakat karada durum pek iç açıcı görünmüyordu.
1790'da Kili, İsmail, Tolçu ve İsakçı Rusların eline geçti. Yapılan sadrazam değişiklikleri de bu durumlara engel olamadı. Mali sıkıntılar da ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyince Ruslar, cephelerde önemli ilerlemeler gerçekleştirdi.
Hatta Kafkas cephesinde Canikli Ali Paşa Ruslara teslim oldu.
Avrupalı Devletlerin arabuluculuğunda Ruslarla Osmanlı Devleti, 10 Ocak 1792 yılında Yaş Anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla Avrupa ve Kafkaslarda o zamanın Rus-Osmanlı sınırları belirlendi.
Artık savaşı anlaşmalarla durduran III.Selim, şehzadeliğinde kararlaştırdığı ıslahatları yapmanın tam zamanı olduğunu düşündü ve birçok devlet adamı ve uzmanlardan görüş istedi.
Nizam-ı Cedit(Yeni Usül Asker) adında yeni bir ordu kurdu (24 Şubat 1793) ve kışlalar yaptırarak çalışmalara başladı. İradı Cedit adında Defterdarlık(Maliye) kurarak para havuzu oluşturdu ve Nizamı Cedit'e kaynak oluşturdu.
Nizamı Cedit örgütünün eğitim-öğretim işlerini de Avrupadan getirttiği yabancı subaylara verdi.
Sadece Nizamı Ceditle yetinmeyip Paris, Londra, Viyana ve Berlin'de elçilikler açtı.
Fransızca, Osmanlı Devleti'nin ilk yabancı dili olarak kabul edildi.
Teknik eserler Osmanlı Türkçesine çevrilerek eğitimde kalite arttırıldı.
Humbaracı ve topçu ocakları modernleştirildi. Osmanlı donanmasının ve tımar sisteminin yenilenmesi için kararnameler çıkardı.
Deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılama amacıyla Haliç'te Mühendishane-i Bahrii Hümayün adında okul açtı.
Bu arada Anadolu ve Rumeli'de karışıklıklar devam ediyordu fakat Rumeli'deki olaylar daha da büyüktü. Çünkü Tepedelenli Ali Paşa, Vidin'de Pazvandoğlu Osman Paşa, Rusçuk'ta Tirsiniklioğlu ve Silistre'de de Yıllıkoğlu Süleyman gibi ağalar isyan ve ayaklanmalar çıkarıyordu.
Fransız ihtilaliyle doğan milliyetçilik akımıyla Osmanlı Devletinde bazı uluslar, bağımsızlıklarını kazanma yolları arıyordu.
Bu olayları da fırsat bilen Sırplar ve Karadağlılar, bağımsızlık girişimlerine başlayınca işin içinden çıkılamaz hale geldi. Bir de Fransa, bütün bu durumları fırsat bilerek Mısır'ı işgal etti.
Fransa ordusunun başında ise ünlü komutan
Napolyon Bonapart vardı.
Bir de Suriye'ye kadar gelince III.Selim, Nizamı Cedit ordusunu çıkararak Cezzar Ahmet Paşa komutanlığında Napolyan'a karşı göndererek, Suriye Akka'da Napolyon'a ağır bir yenilgi tattırdı. Bu, Napolyon'un ilk yenilgisi olmuştur. Bu yenilgiden sonra Napolyon, Mısır'ı boşaltmak zorunda kaldı.
Düşünün. Yeniçerilerin sizi öldüreceğini göze alarak, orduda devrim yapıyor ve bir düzen kuruyorsunuz. O yeni ordu, Suriye'ye kadar giderek ünlü komutan Napolyon Bonapart'a ağır bir yenilgi hediye ederek arkasına baka baka gönderiyor.
Devrim Budur..
2. Part'ta görüşmek üzere dostlar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder