15 Aralık 2021 Çarşamba

TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİ TARİHİ VE MÜCADELESİ - 3

 Ve dostlarım, geldik son bölüme. Milletimizin demokrasi mücadelesini anlattığımız yazımızın 3. bölümüne. Daha önce Osmanlıdan cumhuriyete ve  Türkiye'mizin 1923'ten 1980 yılına kadar olan bölümüne bir bakış attık. Şimdi ise 1980'den günümüze kadar olan sürece bakacağız. Konuyu daha iyi anlamanız için Diğer iki bölümü aşağıya bırakıyorum👇

Osmanlıdan cumhuriyete : https://sallagitsinb.blogspot.com/2021/11/turkiyenin-demokrasi-tarihi-ve.html


 Türkiye'mizin 1923'ten 1980 yılına :https://sallagitsinb.blogspot.com/2021/12/turkiyenin-demokrasi-tarihi-ve.html


12 eylül 1980 de zaten ağır aksak ilerleyen demokrasimize bir darbe daha vuruldu. Ordu Yönetime el koydu. Tabi bu arada darbenin lideri Kenan Evren cumhurbaşkanı olmuş, eski liderleri yasaklamış, 1982 yılında anayasa için referandum yaptırmış ve halk %91 oyla evet demişti. Bu halkın darbecilere DEFOL deme şekliydi.

 3 yıl ülkeyi yönetmeye çalışan bu darbeci kafa baktı ülkede her alanda bir tıkanma var, demokrasinin iplerini gevşetmeye başladı. 1983 yılında seçimlerde asker olmayan tek aday aynı zamanda Demirel'e yakınlığı ile bilinen Turgut Özal Kazandı. 1983'te artık toplumsal olarak, psikolojik olarak farklı bir Türkiye vardı. Dünyada hızla değişiyordu. Özal, her anlamda dünya'ya açılıyoruz sloganı ile ülkemize liderlik yaptı. 1987 yılına kadar geçen bu 4 yıllık dönemde dişe dokunur bir partide ortaya çıkmamıştı. Eski siyasilerin yasağı kalksın gibi istekler de yavaştan ortaya çıkmaya başlayınca, Özal dedi ki 'Ulan biz demokrasi demokrasi deyip duruyoruz hem demokrasi adına hem de korktuğumuz düşünülmesin diye kaldıralım'. Özal , İstemeye istemeye istediği😊 bu durumu mecliste çözmek yerine, referanduma götürdü. Halk, adama bak be, ne demokratik adam, eski siyasetçilerin yasağını kaldırıyor. kendi rakiplerinin önünü açıyor derken. Özal'ın partisi ANAP yasaklar kalkmasın diye meydanlarda oy istedi😊.

Eski siyasiler meydanlara dönüp, demokrasinin çarkları işlemeye başlayınca Özal'ın partisi de zaten erimeye başladı.

Türkiye, 1991 seçimlerine doğru giderken ekonomik, siyasi, toplumsal bir çok sorun ile uğraşıyordu fakat dönemin Türkiye'sinde  demokratik unsurlar iyi manda işler halde idi. TRT hariç tabi ki, biliyorsunuz iktidar kimde TRT onda. 1991 seçimlerini Süleyman Demirel'in partisi DYP'nin kazanması, darbe ile indirilen Demirel'in demokrasi sayesinde tekrar o koltuğa gelmesi, demokrasi adına büyük bir kazanımdı. Ki kendisi seçimi kazanmadan önce tüm liderlerin katıldığı açık oturumda, şöyle efsane bir konuşma yapmıştı. Dinleyelim👇



1971'de muhtıra, 1980'de darbe ile görevden el çektirilen Demirel, 1991 yılında başbakan oldu. 1993 yılında ise Turgut Özal'ın vefatıyla  'Gelin Demokrasinin Bayrağını Çankaya'ya çıkaralım' dedi ve cumhurbaşkanı oldu. Ne kadar güzel değil mi? darbe ile baskı ile indirilen bir adamın elinden halk tutuyor ve onu getirip cumhurbaşkanı yapıyor. Ver Mustafa Uslu'ya film yapsın.😊 öyle bir şey yani.

Bi Dinleyin. Yine Konuşalım👇


Gelin görün ki 1997 yılında Refay-Yol hükumeti kuruluyor. Erbakan başbakan, Tansu çiller yardımcısı. Tabi asker cumhuriyetin ve demokrasinin bekçisi ya ,  irtica geliyor devlet elden gidiyor diyor, daha da utanmadan gelip bu durumu terörün önüne koyarak kulis yapıyor. Sokaklarda tankları yürütüp 'Demokrasiye balans ayarı yaptık' diyor.  Bu kargaşa orta mı son bulsun diye Erbakan istifa edip görevin Çillere verilmesini ve böylece yeni bir dönem başlamasını istiyor. Bu talep sonucunda,  demokrasinin bayrağını Çankaya'ya  çıkaran👀 Süleyman Demirel, başbakanlık görevini 3. parti konumundaki Mesut Yılmaz'a veriyor. 

Burada bu yanlış veya doğru tartışmasına girmiyicem, bu zaten başlı başına ayrı bir yazının konusu ama demokrasi açısından saçmalığın daniskasıdır. Demokrasi nutukları atan Demirel'de sınıfta kalmıştır. Bu görevi kabul eden; Mesut yılmaz, Bülent Ecevit... de demokratik bir duruş sergilememiş.

 Daha da acı olan ne biliyor musunuz? kadınlar başı kapalı diye üniversiteye gidemedi. Evladı asker olamadı.  Devlette memur olamadı. Kendi ülkende böyle bir ayrıcalık görüyorsun. Bu nasıl demokrasi. Bu nasıl kadın hakları. Bu nasıl laiklik.  Ulan lafa gelince; biz kadınlara seçme ve  seçilme hakkını Avrupa'dan önce verdik diyorlar. Demokrasi he. Al da başına çal.

Ekonomi berbat, siyasi ortam berbat, Erbakan'ı indirmişler, demokrasiye balans ayarı yapmışlar, toplama bir iktidar ile ülke yönetmeye çalışılıyor. Müslüman bir ülkede türban sorunu tartışılıyor. Erbakan'ın partisi kapatılıyor, kendisi siyasetten men ediliyor. Hepsi ne demokratik dimi?  Bu olaylar milli görüş ideolojisinin yelkenlerini dolduruyor. Halk kurtarıcı arıyor.

Ecevit'in Şu konuşmasını dinleyelim.👇

Ah be kara neyse işte  ne kadar demokratik dimi?


Anlattığımız ve izlediğiniz olayların sonunda bir de 2001'de büyük bir kriz olunca. Erken seçim kararı alınıyor. Demokrasiyi hiçe sayanlar, devletin sahibi olduğunu düşünen ordu, beceriksiz siyasiler ve  hortumcular el ele verip ülkeyi batırınca halk kurtarıcı aradı. Buldu da.




2002'den bu zamana kadar süren AKP dönemi böyle bir ortamda başladı.

Demokrasiye balans ayarı yapanlara, halk balans ayarı verdi. halkın değerlerine saygı göstermeyen siyasetçileri halk gömdü geçti. Durun durun hemen sevinmeyin ülkeye demokrasi geldi diye? 😉

'Tek bir liderin etrafında değil, ortak aklın etrafında birleşelim, Demokrasiyi gerçek anlamda işler kılalım, Basın özgürlüğünü sağlayalım ve genişletelim diyen Erdoğan'. Ne mi yaptı? Tam tersini. Bravo uzun adam.

Durun daha bitmedi, Tayyip Erdoğan kendinden önce ki Ecevit'i solladı demokratiklikte.  Mesela seçilmiş belediye başkanlarını zorla istifa ettirdi, Başbakanları atama yolu ile getirdi,  partideki tüm yetkin ve etkili adamları parti dışına itti, Partideki ve ülkede tek karar verici oldu. saysam anti demokrasi adına sabaha kadar sürer.  

Bizim ülkemizde demokrasi yani gerçek demokrasi neden yok diye sormak yanlış. Çünkü her gelen kendi borusunu öttürme peşinde ve yukarıda saydığım adamların kendileri demokratik değil ve demokrasiye inanmıyor ki.

Bırakın ülkeyi yönetenleri. Kemal Kılıçdaroğlu kaç yıldır CHP'nin başında, Devlet bahçeli kaç yıldır MHP'nin başında , Haydar baş kaç yıl parti lideri oldu, Doğu Perinçek kaç yıldır partisinin başında,  Türkeş ölene kadar parti lideri idi, 

Mustafa Kemal ölene kadar cumhurbaşkanı idi . İsmet İnönü 40 yıl CHP başkanlığını yaptı. Necmettin Erbakan yürüyemiyordu gelip partiyi Numan Kurtulmuş'un elinden aldı. Çünkü başka adam yok ve bunlar olmasa davayı kim ileri taşıyacak.💪

Demokrasi dedik, şunu dedik bunu dedik velhasıl kelam nasıl yönetileceğimize biz halk olarak karar veririz. Biz lider kültü oluşturmuş bir toplumuz ve yine bunun altında eziliyoruz. Padişahım çok yaşa. Önce bunu yıkmak lazım.  Kimse bir liderle var olmaz da yok olmaz da. Dava ne olursa olsun bir kişinin omuzunda yükselmez bir kişinin omuzunda yükselen şey dava değildir. O ancak Şey dir.


Herkesin konuşabildiği, Her fikre açık olunduğu sürece bir ivme alırız. Tüm bunları değerleri koruyarak yapmak. İşte aslolan budur.


Dostlarım, Ülkemiz de demokrasiyi, gelişimini  liderler üzerinden en objektif şekilde anlatmaya çalıştık kusurumuz varsa affola.



7 Aralık 2021 Salı

AŞIK REYHANİ KİMDİR

(1934 - 2006)

 Size bugün Aşıklık geleneğinin son büyük temsilcisini tanıtmak istiyorum.

Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğan Yaşar Yılmaz, meşhur mahlasıyla Aşık Reyhani bugünkü konuğumuz. Kendisini anlatmadan önce size aşıklık geleneğini bahsedelim.

Yazıdan önce toplumlarda bilgiler, hikayeler, şiirler, şarkılar ve ağıtlar yazı  olmadığı için  sözlü olarak aktarılırdı. Dönemin toplumunda en büyük eğlence buydu hem eğlenmek için bir kişinin söylediği türküler, şiirler, deyişler vs akıl kalsın diye tekerlemeye yakın ve kafiyeli olurdu. Eski Türklerde bu eğlence, akıcılık ve akılda kalıcılık kopuz adı verilen bir müzik aleti ile desteklenirdi.

Türkler akın akın Anadolu'ya gelince saz ile bu kültür devam etti. Aşık dediysek elinde bir saz tıngır mıngır bir şeyler mırıldanan adam gelmesin. Her işin bir sırrı olduğu gibi bu işinde bir sırrı var.

Aşık olmak için manevi bir büyükten veya yetişmiş bir ustadan bade içmek gerekir. bu rüyada olur, rüyasında usta elinden bade içen aşık olur. Tabi bu biraz da romantik bir bakış açısıdır ama olsun.

Diğer bir konu mahlas yani takma bir ad almaktır. bu isim aşığın kimliğini, manevi dünyasını ve üslup özelliğini yansıtır. Mesela Aşık Dertli'nin  neden mahlası dertli,  adam dertli ve dertli şiirler yazıyor da ondan:)

Aşıklık geleneğinde irticalen söylemek diye bir kavram var. bir kelime verilir aşık o an onun üzerine bir şiir oluşturur. İlgili olan araştırıp Youtube da bunları bulabilir.

Aşıklık geleneğinin en eğlenceli kısmı ise atışmalardır. Bugün rap dünyasında diss diye bildiğimiz şeyin aşıklık geleneğindeki karşılığıdır. Yani diss bizde yüzyıllardır var:) Aşıklar, saz eşliğinde birbirlerine iğneleyici laf atarlar.

Şuraya Reyhani ve Çobanoğlu'nun atışmasını Bırakalım.👇



 Aşık Reyhani'ye  'Reyhani'  mahlasını, Aşık Bayburtlu Hicrani vermiştir. Reyhani, hoş koku ve İnce Nakışlı anlamlarına gelir. Şiirlerdeki hoş ve ince manayı ifade eder. Şiirlerde aşk, Allah sevgisi, gurbet, memleket gibi konuları işleyen Reyhani, siyasi hicivleri ile de bilinir.

Bu yazıyı Okuyan Çoğu Kişi bu değerli ozanımızı tanımıyor ama ABD'nin Michigan Üniversitesi kendisine Fahri öğretmenlik unvanı vermiş. Şaka gibi dimi:)


Aşık Reyhani'nin 'Sazım Düzen Tutmaz Olsun' Şiirini seslendirmiş Mehmet Çalmaşur. Dinleyelim.👇



Bugünde Ülkemizde aşıklık geleneği devam ediyor fakat eski ruhunda değil hatta her geçen gün aşıklık geleneği bitiyor. Aşıkların son büyük üstadına Allah'tan rahmet dilerken, aşağıya da güzel bir kaç şiirini bırakalım.






Ben de bir aşığım Reyhani adım.
Sorun çiçeklere az Mı yalvardım.
Benim tabiattan tek bir muradım.
Götüreyim nazlı yara bir çiçek.

.
.
.

Kırk yıldır saz çalirem.
Şaşirirem kalirem.
Bakan bizi unuttu.
Vallahi bunalirem.

TRT çıktı aya.
Yayınlar kaldı yaya.
Çok TV icat oldu.
Gerek yok utanmaya.

.
.
.

Ben bana çok dersem elbet yok benem.
 Ben beni yok gördümse çok benem.
Ben beni bildimse enelhak benem.
Nesimi demeyin yüzerler beni.

Ben Aşığım ağzı sözlü kalayım.
Ben ozanım eli sazlı kalayım.
Dokunmayın bana, gizli kalayım.
Reyhaniyim bir gün çözerler beni.


Böyle uzar gider... şiirleri. Reyhani güzel söylemiş, bize de bunu söylemek düşer: Allah makamını cennet etsin.

6 Aralık 2021 Pazartesi

TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİ TARİHİ VE MÜCADELESİ - 2

Bir önceki bölümde sizlere Türkiye'mizin doğumundan önce ki demokratik ve özgürlükçü hareketleri anlattım.

O yazıyı buradan okuyabilirsiniz: https://sallagitsinb.blogspot.com/2021/11/turkiyenin-demokrasi-tarihi-ve.html 

Bugün ise ülkemizin demokrasi mücadelesine odaklanacağız. Bundan önce şu farkı iyi anlamak lazım cumhuriyet ile demokrasi aynı şey mi ? açıkliyim.

Saltanat babadan oğula geçen kan bağı ile ilerleyen bir sistem olduğu için cumhuriyet, saltanat  karşıtı olarak ortaya çıkmış bir sistemdir. Cumhuriyet sisteminde önemli mesele iktidara nasıl geldiğinizden çok kan bağı ile devretmeyen bir oluşum oluşturmaktır. Bakın,  Irak Saddam döneminde cumhuriyetti. Açın Roma tarihine bakın cumhuriyet dönemi görürsünüz. Bu onları demokratik yapar mı?

Demokrasi neydi? Bizzat halkın kendi vekilini, yöneticisini seçmesi bu yolla kendini yönetir hale gelmesi idi.

Şimdi 29 ekim 1923 de cumhuriyet ilan edildi. Tamam güzel de demokrasi fikri yerleşti mi.

Mustafa Kemal ve ekibi, cumhuriyeti ilan ettiler. Mantıken saltanat ve padişah karşıtı olmaları ile başlayan cumhuriyet dönemimiz M. Kemal zamanında tüm demokratik unsurlardan uzaktı.

Devrim adı altında yapılan hangi hareket halkın onayına sunulmuş. Harf değişikliğine karar verilmişte sadece İstanbul'da bile 3 vatandaşın fikri sorulmuş mudur. Tabi ki demokrasi öyle ha deyince  olacak bir şey değil veya devrim yapıyorsunuz adı her neyse bunu halka rağmen halk için yapmak, demokratik mi?

 Şapka kanununa bakın, harf değişikliğine bakın, kılık kıyafet yönetmeliğine bakın.

Laiklik ilkesi teoride olumlu bir şey iken nasıl uygulanmış ona bakın. Nasıl mı  Uygulanmış Besim Tibuk anlatsın.


1923 yılından 1930 yılına kadar geçen sürede modernleşme adı altında batı taklidi yapıldı.  Komedi gibi lakin bazı işlek caddelere kılık kıyafete göre girebiliyordunuz. Demokratik tek bir şey yok. Şekilcilik. Diyeceksiniz ki kadınlara seçme seçilme hakkı verildi😊 kime oy vermişler😊 tek parti var zaten.

1930 yılına gelindiğinde dış ve iç muhalefete bir de ekonomik bunalım eklenince: Bu nasıl cumhuriyet?  sorusuna M. Kemal, çok partili hayata geçelim önerisi ile cevap verdi.  Tamam da abi zaten Osmanlı da çok partili sistem vardı bu onu demokratik mi yapıyordu? M. Kemal arkadaşı Fethi Okyar'a parti kur diyor. O parti kuruyor. Serbest Cumhuriyet Fırkası diye.

Ne mi Oluyor sonra?

 Parti kuruluşundan 1 ay bile geçmeden hangi ilde miting yapsa büyük kalabalıklar akıp geliyor. CHP ve M. Kemal karşıtı sloganlar atılıyor.  İlgi o kadar yüksek oluyor ki partinin ömrü 4 ay oluyor😊. Çünkü amaç demokrasi değildi ki. Dış dünyaya, bakın bizde de demokratik faaliyetler işliyor demekti. Küçük alternatif bir parti aranırken muhalefetin şiddeti görüldü. Fethi! kapat la partiyi😀

Serbest Cumhuriyet Fırkası Miting (İzmir)

Serbest Cumhuriyet fırkası üyeleri


Şimdi cumhuriyet dediysek işte böyle cumhuriyet. Parti neden kapatılıyor dersiniz ? Saltanat ve şeriat isteyenlerin yuvası olmuş, bir diğer argümanda komünizm etkisinde gruplar parti içine girmeye başlamış falan.

4 aylık bir parti hiç propaganda yapmadan sadece şehir şehir geziyor. insanlar şapkalarını yere atıp eziyor.  CHP ve M. Kemal karşıtı sloganlar atıyor. Laiklik aleyhinde konuşuyor. Demokratik bir ülkede ilk olay partiyi feshedelim midir? yoksa neden böyle bir durum ortaya çıktı bunu mu araştırmaktır. Sen zorla şapka giy dersen, sen laikliği din karşıtlığı olarak kullanırsan, cumhuriyet deyip tek bir parti ile tüm ülkeyi kol altına alırsan. Senin söylediğin demokrasi şarkısı kulağı tırmalar, haz vermez.

Size bir örnek vereyim: Adnan Menderes 1931 yılında milletvekili seçildi. Olay seçimle gerçekleşmedi. Mustafa Kemal Aydın gezisi sırasında CHP il binasını ziyaret etti menderes ile tanıştı. Onu başarılı buldu. Adnan menderes milletvekili seçildiğini radyodan öğrendi. Mustafa Kemal İstedi o da oldu. Bu kadar. 1931 yılında halk hala kendi temsilcisini seçmiyordu. Mustafa Kemal'in seçtiği milletvekilleri de onu cumhurbaşkanı seçiyordu.

Ha şunu da belirtmek isterim kimse bu yıllarda gerçek veya tam manasıyla işleyen bir demokrasi aramamalı. Cumhuriyet, demokrasi gibi kavramlara karşı  yöneticiler  bile acemi. Ben burada, baskıyı yıktık, krallığı yıktık diye marşlar söyleyip cumhuriyet ve demokrasi bayrağı altında zorba olmanın ne manası var diye soruyorum.


M. Kemalin baskın liderliğinde 1938 yılına gelen  ülkemiz bu tarihten sonra İsmet İnönü liderliğinde yeni bir dönemi girdi.  1939 yılında dünyada patlak veren savaş 1945 yılında sona erince galip gelen devletler bu savaşın asli sebebi olarak demokratikleşmeyen tek adamların kurduğu dikta rejimlere karşı tavır aldı. Eee tabi bizde milli şef  7 yıldır tek adam, batılı devletler baskı yapıyor. İnönü: He la he bizde demokrasiye geçiyoz. dedi. 1946 yılında seçim yapıldı güya. halk oyunu açık kullandı ama sayım gizli oldu. Ne kadar demokratik dimi😊

Osmanlı yönetimini hatırlayın. Tüm demokratik adımları batı baskısıyla veya siyasi çıkarlar amacı ile atıyor. Batı güdümünde bir demokrasi ilerliyordu. 1946 yılında da aynı şeyler.

İsmet İnönü'nün yaptığı 46 seçimleri hileliydi. 1960 yılında darbe karşı tutumu antidemokratikti. 1971 muhtırasın da darbeden yana bir tutum sergiledi ve bu tutumundan dolayı parti içinde Ecevit'in önderliğinde birleşen partililer İnönü'yü siyasi sahneden sildi.


1950 yılında ilk demokratik seçimler yapılınca CHP seçimi kaybetti. Artık iktidar Demokrat partiye geçmişti ve tek parti dikta dönemi sona ermişti. Durun hemen sevinmeyin ilk demokratik seçimler oldu diye ülkeye demokrasi geldi diye düşünmeyin asıl sınav şimdi başlıyor. Toplumu1923'ten 1950 yılına kadar sosyolojik anlamda  biri incelese şunu görecektir; ilk adil ve demokratik seçim ne zaman yapılsa CHP o zaman kaybedecekti .1950 yılına nasip oldu.😅 Bu demokrat partinin başarısı değildi.


Tabi 1950 yılında demokratik yollarla ülke yönetimine gelen demokrat parti çok mu demokratikti. Güldürmeyin beni.😊 

Daha en baştan tüm 50'li yıllar boyunca Celal Bayar cumhurbaşkanı oldu. tek aday ya da formalite olsun diye karşısına yine kendilerinden bir aday çıktı. Doğal lider ya:) hep cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. Ülkede adam mı var, Bayar ne yapsın dimi.

Gelelim dönemin basın sansürüne; eleştiri bile kapatma için bahane, Gelelim Mustafa Kemal'i koruma kanununa ki dünyada kanun ile korunan bir kişi olabilir mi? insan hak ve hürriyetlerine karşı bir hareket. Gelelim kendilerine oy vermeyen ili ilçe veya oy veren ilçeyi il yapma gibi antidemokratik eylemlere. Kırşehir oy vermedi diye ilçe yapılmış:)

Yani anlayacağınız demokratik yollarla iktidara gelenler bile demokrasi nedir bilmiyorlar. Dönemin başbakanı Adnan Menderes, size yukarda anlattım kendisi meclise seçimle girmemiş. Mustafa Kemal adını yazmış:)

Asıl soru ne biliyor musunuz dayılar, tüm bu eylemlere rağmen demokrat parti girdiği her seçimi kazanmış. İşte CHP öyle bir yönetmiş ki ülkeyi DP, Türk toplumuna özgürlükçü geliyor. Ne kadar üzücü.

27 mayıs 1960 yılında darbe oldu, Demokrat parti iktidardan uzaklaştırıldı da neden? neden? Anti demokratik eylemlerden dolayı mı? hahhhhha. Size anlattık bu ülkede o tarihe kadar hiç demokrasi yoktu ki veya darbe demokratik mi?  Neden şimdi oldu?   Demek ki  mevzu demokrasi değil.

Ülke Amerikan eksenine kaydı da o yüzden mi oldu? IMF' den ilk borcu darbeciler aldı. Eee darbe neden oldu abi o zaman? 



İroni şurada : 'Kabineye mensup şahsiyetlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sığınmalarını rica ederiz. Şahsi emniyetleri kanunun teminatı altındadır.' diyor darbe bildirisinde  darbeciler. Bildiriyi Okuyan Alparslan Türkeş. İşte Türkeş'in  böyle başlıyor siyasi kariyeri. Başbakan ve bakanlar asıldı. Teslim olun asalım demek istiyorlarmış.  Burada Türkeş için bir parantez açayım çünkü kendisi idamlara karşıymış. Bu Türkeş'i aklar mı . Tabi ki hayır.

Darbe ülkeye yapılan bir alçaklıktır. Darbeci demek alçak ve kansız adam demektir.

Gelelim neden darbe yaptılar konusuna, Menderes, Rusya ziyareti ile kredi arıyordu bu durum Amerika için tehlikeliydi, Menderes halk istekleri doğrultusunda bazı inkılapları esnetiyordu. CHP iktidara gelemiyordu vs sayarım böyle sırf çıkar uğruna iç ve dış darbe sebebi. Bu Menderes'i demokrasi şehidi yapmaz, değildir de zaten Fakat darbecileri alçak yapar.

Komik bir olay daha var. 1961 de seçim oluyor yine en çok oyu demokrat partinin devamı olduğunu iddia eden partiler almış ve tüm partiler bir araya gelmiş darbeci Cemal Gürsel'i cumhurbaşkanı seçeceğini bildiren bir protokol imzalamış. En çokta İsmet İnönü beni şaşırtıyor güya milli mücadele kahramanı ve düştüğü durumlara bak ama adam ne yapsın CHP koltuğunda olmalı.

Hadi bunu dinleyin 👇

  


Ya arkadaşlar, bize dönüp  cumhuriyet ve demokrasi getirdik diyen adamlar bunlar. Hadi Osmanlı bir krallıktı ve çok ulusluydu, demokrasi ve cumhuriyet fikri önünde direndi .Bu adamlar neyin kafasını yaşamış. Cumhuriyet ilan ettik deyip ülkeyi 1923'ten 1960 yılına kadar tüm bu adamlar nasıl idare etmiş. Hiçbiri demokrasi nedir bilmiyor. Bu darbeye kadar aslında çok kızmıyorum. Çünkü demokrasi öyle ha deyince olacak bir şey değil belli bir zaman belli bir donanım ve tecrübe ister. Hadi buna neyse diyelim.

Şimdi 1960'dan sonra her geçen gün demokrasinin içine nasıl edildiğini okuyacaksınız. 

1965 yılının seçimlerine demokrat partinin devamıyım diyerek giren  Süleyman Demirel'in Adalet Partisi kazanınca darbenin halk nezdinde itibarsızlığı ve halk partisinin hiç bir ehemmiyeti olmadığı  ortaya çıktı. Yine aynı soru peki,  ne oldu? ülkede ki tüm kalkınma adımlarına rağmen 1971'de ülkede bunalım var diye ordu muhtıra verip Süleyman Demirel'i istifaya zorladı. Sonrası hep bunalım hep koalisyon.

İnönü 71 muhtırasın da darbeden yana bir tutum sergiledi ve bu tutumundan dolayı parti içinde Ecevit'in önderliğinde birleşen partililer İnönü'yü siyasi sahneden sildi.

İsmet İnönü'nü 1971 muhtırası açıklamasını dinleyelim👇


1973 yılında bu muhtıracı tipler mecburen demokrasinin iplerini gevşetince ilk demokratik seçimler yapıldı. Darbe karşıtı tavrı ve tutumu Bülent Ecevit'in CHP'sini birinci parti yaptı 1974'te Kıbrıs Barış harekatı Ecevit'in yelkenlerini doldurunca 1977 seçimlerinde yine birinci parti olarak çıktılar ama tek başına iktidar olamadılar. Ne mi yaptılar? Güneş Motel'de  Süleyman Demirel'in partisinden seçilen milletvekillerine bakanlık sözü  vererek  anlaştılar, adamlar CHP'ye geçti. Amaç tek başına iktidar olmaktı. Seçime Adalet partisinden girip CHP geçiyorsun bu ayrı bir rezillik, ya tek başına iktidar olmak için başka partinin milletvekilleriyle pazarlık yapmak nedir. Bunun neresi demokrasi. O da ayrı bir rezillik.

Bizim ülkemizde demokrasi tecrübesi ve gerçek demokrasi hala oturmadı ama Osmanlıdan miras kalan, 27 mayıs ile uyanan darbe tecrübemiz hep ayakta kaldı. 12 eylül 1980 'de 'Bozulan devlet İdaresini tesis etmek içün ordu yönetime el koydu' dendi. Yine darbe geldi. Demokrasi bir tokat daha yedi.

Burada sizi rahat bırakayım müptezeller😆. 

3. Bölüm de devam edelim: https://sallagitsinb.blogspot.com/2021/12/turkiyenin-demokrasi-tarihi-ve_15.html


2 Aralık 2021 Perşembe

TURGUT ÇINGI KİMDİR

1994 - Antalya

Pişmanlık Neden ? Her Zaman Geç Gelen Tren
. Diye yazdı Fikri Karayel. Turgut da bu şarkıya ruh verdi  hem kendi yeteneğini hem şarkının kalitesini ortaya çıkardı.

Ses yarışmaları normalde hiç dikkatimi çekmez. Çoğu zaman ses değil Show programları olurlar. Turgut' u orada dinleyince çok başarılı buldum. Sesi , sesini kullanışı, jest ve mimikleri,  ki bilakis tavrı; bir sanatçı kimliği olduğunu açığa vuruyor.   Bu ses birinci olmuştur dedim. Olamamış. Demek ki o ses bu ses değilmiş😊

Bu adam gerçek bir yetenek, iyi bir donanımla daha da iyi bir ivme kazanabilir. Teoman'ın 'Gemiler' ve Fikri Karayel'in 'Trenler' şarkısını gerçek bir sanat adamı olarak yorumlamış. Bunun dışında 'Sen de Olma' ile 'Gidemem' şarkıları da başarılı fakat şahsi fikrim sound olarak daha sağlam şarkılar seçmeli.

Kendisi bir röportajında; son dönemde en beğendi sound'un Yüzyüzeyken Konuşuruz'un 'Kazılı Kuyum' adlı şarkısı olduğunu söylemiş.


Genel olarak Antalya'da sahne alan bu yeteneğin daha iyi yere gelmesi dileği ile.


Trenler






Gidemem




Sen De Olma


23 Kasım 2021 Salı

TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİ TARİHİ VE MÜCADELESİ

Ülkemizde demokrasi nasıl bir durumda, ne merhalelerden geçmiş bir görelim aynı  zamanda doğru bir şekilde masaya yatırıp irdeleyelim.

Hadi bakalım😄 


Öncelikle demokrasi nedir diye sorduğumuzda, siyasal denetimin halkın kendi seçtiği temsilcilerde bulunmasıdır. Bunu söylerken bu tek başına bir kriter değildir. Adil seçimler, bir çok partinin olması vs. bunlarda diğer kriterlerdir. Yani demokrasi var demekle demokrasi var olmaz, tüm yönleri ile işlemeli ki demokrasi olsun.


Türkiye'mizin demokrasi yolculuğunu daha iyi anlayabilmek için, derine inmek ülkemizin doğumundan önceye gitmek gerekir.

Gidelim👇


1789 yılında Fransız ihtilali gerçekleşti. Bu olay ile beraber ulus bilinci dediğimiz kavram şekillenirken farklı ulusları içinde barındıran dönemin çok uluslu devletlerini ister istemez etkiledi daha doğrusu zarar verdi. Osmanlı devleti de  çok uluslu yapısından dolayı bundan yara aldı.

Fransız İhtilalinden 15 yıl sonra Sırplar ilk milliyetçi isyanı başlattılar. O günün şartlarına göre çok kısa bir süre çünkü medya yok, iletişim araçları yok ve fikir 15 sene gibi bir sürede Sırp milletini etkiliyor. Nedir bu: Bağımsız bir devlet olmak. Milli bir devlet olmak.


1832 yılına geldiğimizde ise Yunanlılar Osmanlıdan kopup devlet oluyorlar. Osmanlı devleti kendi gücünü aynı zamanda dönemin atmosferini görünce bir noktada arayışa giriyor. Fransız devrimi olmuş, halk krala karşı bir refleks göstermiş  bundan da daha tehlikeli bir şey olmuş. 'Her millet kendi bağımsızlığını elde etmeli ve her millet kendini yönetmeli' fikri doğmuş.


Yunanlılar ayrılıp devlet olunca, Osmanlılar dağılmanın kökenini gayrimüslim milliyetçilikte gördü ve 7 yıl sonra Tanzimat Fermanı ile sistemi hiç sorgulamadan tüm halkı hukuken eşit şekilde kucaklama, devleti gayrimüslim milletlere yaklaştırma politikası güttü. Yetti mi? Tabi ki hayır. 

Ha zaten Osmanlı istese dahi o şartlar ve gelişen olaylar içerisinde daha ileri gidemezdi. Ama ne oldu. Milliyetçilik rüzgarı her geçen gün o kadar sert esmeye başladı ki 17 yıl gibi kısa bir sürede Islahat Fermanı geldi.

Islaha Fermanı ile Osmanlılar dediler ki: gayrimüslimlere daha fazla hak verelim bununla da yetinmeyelim bazı batı  tarzı kurumları ülkeye taşıyalım, Sonra  dönelim: Arkadaşlar! bu devlet hepimizin diyelim. Adamlar ayrılıp devlet kurmasın. Yetti mi? Tabi ki hayır.

1876 yani Fransız ihtilalinden 87 yıl sonra, milliyetçilik dalgası, dış baskılar, isyanlar, ekonomik sıkıntılar derken Osmanlılar, bir meclisimiz olmalı fikrini benimsediler. Benimsediler benimsemesine ama padişahın tüm yetkileri elinde duruyordu. Burada kimsenin demokrasi ile alakası yok. Avrupa bu yolla Osmanlı bürokrasisini ele geçirmeye çalışırken, Osmanlı ise Avrupa'nın baskısını delmek için göz boyuyor. Yine de belli bir demokrasi bilincinin ilk adımı Türk milleti adına. Osmanlı bürokrasisi şunu gördü: Evet olabilir, padişahın yanında etkisi az bile olsa bir güç olabilir.


Meclis iki yıl açık kaldı, siyasi atmosfer değişti derken 2. Abdülhamid meclisi tatil etti. ne kadar mı? 33 sene😀

Haklı mıydı peki? Avrupa'nın ekonomik ve siyasi baskıları, her tarafta isyan, savaşlar, Müslüman milletlere sıçraması olası milliyetçilik ateşi ve mecliste Rus yanlısı İngiliz yanlısı olan gruplar ki bağımsız onlarla gizli görüşüyorlar. Hepsini göz önüne alınca padişah, ülkeyi ayakta tutacak şeyin mutlak bir otorite olduğunu gördü. Padişahın otoritesi bu kırılma zamanında tam olmalı kanısına vardı.

Yok biz hürriyetçiyiz özgürlükçüyüz diyen Namık Kemaller vs. devletin realitesinden kopmuş adamlar. Lan bir şeyin doğru olması her zaman bayraklaştırılmasını gerektirir mi? Çok uluslu bir devlette show yapıyorsun. sen özgürlük mü istiyorsun?  Araplar da istiyor. Sen hürriyet mi istiyorsun? Sırplar da istiyor. Belki sen hürriyetçi, özgürlükçü yeni bir Osmanlı istiyorsun fakat ayrılıkçı hareketlerin temeli salt özgürlük değil. milliyetçi özgürlük. her millet bir devlet olmalı fikri. Adam artık Osmanlı adına karşı. O yüzden Osmanlıcılık başarılı da olamadı zaten.


1878 yılından sonra yani 2. Abdülhamid meclisi kapatınca demokrasi, özgürlük gibi fikirler yerinde mi saydı ? hayır. Herkes kendi bildiği yoldan yürüdü. Padişah kızıl sultan oldu. Geri kalan zerzevat hürriyetçi. 

1889 yılında ise ittihat ve terakki  yavaştan filizlenmiş milliyetçi ve güya özgürlükçü tiplerin yuvası olmaya başlamış, devlet bunu fark edip takip etse bile akıntıya karşı kürek çekmek gibi bir şey fikirler o kadar anlamlı ve makul ki herkes romantik bir şekilde dahil oluyor. Devletin durumundan bihaber olarak tabi.

1908 yılına gelindiğinde çetecilik hareketleri ile padişahı meclisi açmaya zorladılar, başarılıda oldular. Ayaklanmalar yayılır korkusu ile devlet meclisi tekrar açtı. İttihat ve terakki üyeleri daha 1 yıl içinde ülkede o kadar sorun ile karşı karşıya getirdi ki 31 mart ayaklanması olarak bilinen ayaklanmaya (Ayaklananlar kendi adamları) maruz kaldılar. Ne yaptılar tabi balkanlardan bir ordu getirdiler ordu dediysek eh işte.

1909 yılında gerçekleşen bu olay neye sebep oldu biliyor musunuz? ayaklanmadan padişahı sorunlu tutup tahttan indirdiler. 1909 yılından 1918 yılına kadar devleti yöneten ittihat ve terakki...

 Durun durun! bunu Turgut Özal Anlatsın.


Batırdılar devleti batırdılar. 1914 yılından 1918 yılına kadar süren dünya savaşında Osmanlı iflas bayrağını çekti. 1918 sonu itibariyle  Anadolu da başlayan işgal karşıtı hareketler  küçük gruplar halinde işgal güçlerine karşı ateşli bir savunmaya geçmişti. Hal böyle iken devlet plan yaptı ve Vahdettin'in emri ile Mustafa Kemal Samsuna doğru yola çıktı. (Burada söylenecek çok şey var bunu tarihe bırakalım😉) Sükuneti sağlamak için giden Mustafa Kemal'in asli görevi işgal karşıtlığını ateşlemekti. 1922 Ağustos ayında düşman püskürtüldü. Sonra ne mi oldu?  saltanat kaldırıldı.

Saltanatın kaldırılması iyi bir şey, yine bunu her yönüyle işin ehli insanlar bakmalı ama biz sisin biraz içine girelim. 1 yıl olmadan cumhuriyet ilan edildi hani var ya Mustafa kemal bir gece ansızın arkadaşlarına: 'Efendiler! yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz. demiş. Yedik mi? Hayır.


BAKIN


4 ekim 1923 tarihli  New York Times Diyor ki: Türkiye de cumhuriyet ilan edilecek👈 cumhuriyetin ilanından 25 gün evvel. Ya arkadaşlar ciddi bir devlette bir adam ansızın böyle bir karar alabilir mi. Çok mantıksız değil mi? Halka mı sormuş? ya da diktatör mü ki buna tek başına karar veriyor. 

Osmanlı saltanatı ile beraber tarihten silinirken, güzel Türkiye'miz cumhuriyetle beraber doğuyor. Ha cumhuriyet demokrasi mi demek. Tabi ki Hayır.


Osmanlıdan Türkiye'mize doğru intikal eden bu süreci kısaca tekrar didikliyicem dayılar.

Fransız ihtilali ve getirdiği yeni kavramlar, Osmanlıların 1804 de Sırp isyanı ile kapısını çaldı. Bizimkiler sert bir şekilde bastırdılar derken arkasından yunan isyanı geldi devlet direnemedi. Çare arayışları ardı ardına geldi. Meclis açıldı ilk emekleme adımları atıldı. Sonra duygusal milliyetçiler, hainler ve kapıyı çalan savaş, kapıyı da kırdı zaten.

Osmanlılar zorla da olsa yavaşta olsa demokrasiye doğru gidiyordu ne kadar sürerdi veya sembolik olarak saltanat kalır mıydı orası tartışılır ama şurası kesin ki devlet varlığını devam ettirseydi gerek iç nedenler gerek dış nedenlerden dolayı demokratik bir zemine doğru kayacaktı.

Osmanlının son 100 yılı bu fikirler buhranında geçerde devlet bundan etkilenmez mi, bu fikirlerden devletin her kademesinden çok insanı etkilenmişti. Etkilenenler cumhuriyeti ilan etti. Demokrasiye aç oldukları için mi? Tabi ki hayır. 


Burada sizi rahat bırakalım. diğer bölümde genç Türkiye'nin demokrasi ile kavgasına odaklanalım✋

2. Bölüm: https://sallagitsinb.blogspot.com/2021/12/turkiyenin-demokrasi-tarihi-ve.html

17 Kasım 2021 Çarşamba

SEVMEK ZAMANI (1965) FİLM ANALİZ


 

Filmin enfes diyaloğu:

-Aylardan beri gelip neden benim resmime bakıyorsun? Cevap vermicek misin bana? Yoksa gerçeği söylemekten korkuyor musun?

-Öğrenmek istediğini Mustafa söylemiştir sana.

-Ben senin söylemeni istiyorum. Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır.

-Hayır. Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.

-İyi ama âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

-Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

 

Sevmek Zamanı Metin Erksan’ ın yazıp yönettiği 1965 yapımı melodram türündeki filmdir. Klasik türk filmleri gibi bu hikayenin de zengin kız fakir oğlan ilişkisi olarak başladığı görülmektedir.

 Bir kış günü Büyükada’daki evine arkadaşlarıyla kaçamağa gelen Meral adındaki genç kız evde kendilerinden başka birinin olduğunu sezerek sessizce bu kişiyi bulmak için üst kata çıkar. Gördüğü manzara duvarda asılı duran portresine hülyalı bakışlarla dalmış ve sigarasını tüttüren bir adamdır. Hikaye burada başlar. Daha önce görmediği bu adamın adı Halil’dir ve evinin koltuğuna kurulmuş günlük rutini gibi Meral’ in portresini seyretmektedir. Meral gördüğü karşısında şaşırır ama bozuntuya vermez. O da kendi fotoğrafına bakan bu adamdan etkilenmiştir.

Halil boyacılık yapmaktadır ve daha önce de Merallerin evinde boya yapmış ve resmine aşık olmuştur. Halil’in portreye aşık olmasını ve yine filmin sonuna doğru satın aldığı gelinlik giymiş maken ve portreyi salına alıp denize açılması madde fetişçiliği olarak yorumlayabiliriz.

 

Doğu- batı karşıtlığı

Filmde Meral batıyı temsil ederken Halil doğuyu temsil etmektedir. Meral’in babası, sevgilisi Başar da batıyı temsil eden karakterlerdir. Halil ve arkadaşı aynı zamanda udi olan derviş Mustafa ise doğuyu temsil etmektedir.

Meral’in okuduğu kitaplarda, buhranlarından, resmine aşık olan adama aşık olmasından batının dünyasından bunaldığı ve oranın ruhunu doyurmadığı anlaşılmaktadır. Halil ise Meral ona sevgisine karşılık verdiğini söylemek için her gelişinde ondan kaçarak Meral’in resmine sığınmıştır. Dünyevi ve cinsel duyguları kendine ait gördüğü saf aşkıyla bulandırmak istememiştir.

Meral’in babası Halil’e diğer kız babaları gibi değilim diyerek sohbete giriş yapsa da kızının zengin hayata alışık olduğunu yoksul yaşamdan sıkılacağını söyleyerek Halil’in hevesini kırar. Halil’in arkadaşı Mustafa ise sevdasının peşinden gitmesi gerektiğini Halil’e tekrar tekrar söyleyerek arkadaşına cesaret verir.

 

Başar’ ın Meral’ in Halil’ i unutamadığını ve Halil’ le beraber olmak istediğini söylemesi üzerine Başar’ ın birlikte olunca unutursun demesi Batı eğilimli ilişkilerinin duygulardan uzak, cinsel ve dünyevi olduğunu görürüz. Bunların üzerine Meral Başar’ı düğünde terk edip Halil’e gittiğinde, Başar’ın dürbünlü tüfekle ikisini öldürmesi salt sevgiden uzak hırsın ve kibrin göstergesidir.

 

Karşıtlık mekânda da karşımıza çıkmaktadır. Meral ve çevresi yaşamını İstanbul’un apartmanlı lüks çevresinde sürerken Halil ve arkadaşı Büyükada’ da ahşaptan yapılma kulübe tarzı bir evde sürmektedir.

Sonuç itibariyle film karşıtlıklarıyla bize çokça mesaj vermektedir. Sonunda iki aşığın ölmesi kavuşamadılar düşüncesini uyandırsa da birbirlerinin kollarında can vermeleri kavuştuklarını belki de yeni bir yaşamda aşklarını yaşayacaklarını düşündürmektedir.

 

15 Kasım 2021 Pazartesi

Pablo Lopez Kimdir (KISA HAYAT)


 Günümüzde müzik dünyasını  yönlendiren şeyin kaliteden çok popülarite olduğunu düşünüyorum. Biraz sosyal medya , biraz sansasyonel haber, biraz müzik oldu kaliteli iş.

Hem kendimize hem size gerçek bir müzik ziyafeti vermek için Pablo Lopez ile Tanışalım.

Pablo Lopez, 1984 doğumlu İspanyol şarkıcı, söz yazarı ve piyanist. Lopez ,2008 yılında Operacion Triunfo adlı yetenek yarışmasında 2. olunca ünlendi. İlk albümünü 2013 yılında çıkardı.

Piyano ağırlıklı bir müzik  tarzı olan Lopez 'in kendi has bir tarzı var ve bu onu İspanyol müziğinin  önemli bir temsilcisi haline getiriyor.





Şimdiye Kadar 4 albüm çıkaran şarkıcının albümleri sırayla:

1. Once Historias Y Un Piano (2013)

2. El Mundo Y Los Amantes Inocentes (2015)

3. Camino, Fuego Y Libertad (2017)

4. Unıkornıo Once Millones De Versos Después De Ti (2020)



2. Albümü 'El Mundo Y Los Amantes Inocentes' ile listelerde büyük ivme yakalayan şarkıcı, ulusal çapta hit eserler üretti. Ve kariyerine hızla devam ediyor.



Gelin, beraber bir kaç şarkısını dinleyelim.






























10 Kasım 2021 Çarşamba

AMERİKAN GÜZELİ (AMERİCAN BEAUTY) FİLM REPLİKLERİ


 1999 yapımı kült bir eser olan 'Amerikan Güzeli' filminden kısa da olsa bahsetmek istiyorum. 

Amerikan ailesinin içyapısını çarpıcı bir dille anlatan film, her sahnede başkası değil kendimiz olmamız gerektiğini vurguluyor. Kendi öz kimliğimizi perdelemenin uzun vadede sadece mutsuzluk vadettiğini belirtiyor.

Şimdi biz size bu filmde bulunan çarpıcı replikleri vereceğiz ama önce filmi izlemenizi tavsiye ediyoruz ki tüm cümleler anlam kazansın.




Yukarıdaki Müziği Açın Öyle Okuyun😉



1. Kar Yağışına Dakikalar Kalan Günlerden Biriydi. Hava Elektrik Yüklüydü. Neredeyse Duyabiliyordun. Tamam mı? ve Bu Torba Oradaydı. Benimle Dans Ediyordu, Oynamam İçin Yalvaran Küçük Bir Çocuk Gibi. 15 Dakika için. İşte O gün Fark Ettim; Her Şeyin Ardında Hayat Vardı ve İyilik Dolu, İnanılmaz Bir Güç. Korkmam İçin Hiç Bir Neden Olmadığına İnanmamı İstiyordu. Hem de Hiç. Video, Zavallı Bir Bahane, Biliyorum. Ama Hatırlamama Yardım Ediyor. Hatırlamaya İhtiyacımız Var.
Bazen O Kadar Çok Güzellik Var Ki Dünya da. Dayanamayacağımı Hissediyorum. Ve Kalbim İçine Kapanacak. (Ricky)








2.İşim, İmaj Satmak. Bu İmaja Göre yaşamak. (Carolyn)









3. Mümkün Olan En Az Sorumluluk Miktarını Arıyorum. (Lester)









4. Gerçekleri İnkar Etmenin Gücünü Asla Hafife Alma. (Ricky)








5. Ölmeden Önceki Son Saniyede Tüm Hayatın Gözünün Önünden Geçermiş. Her Şeyden Önce O Bir Saniye, Saniye Falan Değil. Bir Zaman Okyanusu Gibi,  Sonsuza Dek Uzayıp Gidiyor. Benim İçin, İzci Kampında Sırt Üstü Uzanıp Kayan Yıldızları Seyretmekti. Sokağımızdaki Ağaçların Sarı Yapraklarıydı. Büyükannemin Elleri ve Parşömene Benzeyen Derisiydi. Ve Kuzenin Tony'nin Gıcır Gıcır Firebird'ünü ilk Görüşümdü. Ve Jane. Ve Jane. Ve Carolyn. Sanırım Başıma Gelen Şey İçin Fena Halde Kızabilirdim. Ama Dünyada Bu Kadar Güzellik Varken Kızgın Kalmak Oldukça Zor. Bazen Hepsini Bir Anda Görüyormuşum Gibi Geliyor ve Bu Çok Fazla. Kalbim Patlamaya Hazır Bir Balon Gibi Doluyor. Sonra Sakinleşmeyi Hatırlıyorum: Tutmaya Çalışmaktan Vazgeçmeyi. O Zaman Yağmur Gibi Üstümden Akıp Geçiyor. Ve Sonsuz Bir Minnet Duyuyorum. Küçük, Aptal Hayatımın Her Anı İçin. Eminim Neden Bahsettiğim Hakkında Hiçbir Fikriniz Yok. Ama Merak Etmeyin. Bir Gün Anlayacaksınız. (Lester)









6. Çok Garip Bir Şey. Sanki 20 Yıldır Komada Kaldıktan Sonra Şimdi Uyanmış Gibi Hissediyorum Kendimi. (Lester)










7. Hala Kendi Kendini Şaşırtabileceğini Görmek Çok Güzel. Unuttuğun Başka Neleri Yapabileceğini Düşündürüyor. (Lester)











8. - Donarak Ölen Evsiz Bir Kadın Görmüştüm. Kaldırımda Öylece Yatıyordu. Çok Üzgün Görünüyordu. O evsiz Kadını Kasede Çektim. (Ricky)

- Bunu Neden Yaptın? (Jane)

- Çünkü İnanılmaz Bir Şeydi. (Ricky)

- İnanılmaz Olan Ne? (Jane)

- Öyle Bir Şey Gördüğünde Tanrı Sana Bakar Sanki. Bir An İçin. Dikkatliysen, Sen de Bakabilirsin. (Ricky)

-Ne Görürüsün? (Jane)

- Güzellik (Ricky)






9. Olması Gereken Her Şey, Er ya da Geç, Oluyor. Kesinlikle. ( Angela)








10. Hani Şu Posterler Vardır: 'Bugün Hayatınızın Geriye Kalanının İlk Günü.' Diye Yazar. Her Gün İçin Doğru Bu. Bir Gün Hariç: Öldüğünüz Gün. (Lester)









11. Ne Kadar Normal Olduğumuzu Göstermek İçin Evlendik. (Lester)








12.  - Jane Nasıl? (Lester)

- Nasıl Yani? (Angela)

- Yani, Hayatı Nasıl Gidiyor? Mutlu mu? Üzgün Mü?  (Lester)

- O çok Mutlu. Aşık Olduğunu Sanıyor. (Angela)

- Buna Sevindim. (Lester)

- Sen Nasılsın? (Angela)

- Biri Bunu Bana Sormayalı O kadar Uzun Zaman Oldu ki. HARİKA HİSSEDİYORUM. (Lester)





7 Kasım 2021 Pazar

AGNES OBEL KİMDİR (KISA HAYAT)


D:1980 


Bugün tanımak istediğimiz bu olağanüstü ses Danimarkalı Agnes.
Kendisine Dark dizisinin müziklerinden aşinayız ama dizinin bu popülerliği altında kaybolup gitmesini istemiyoruz. Çünkü çok kaliteli bir müzik insanı ve gayet başarılı. 2010 yılında ilk albümünü çıkaran sanatçı toplamda 4 albüm çıkarmıştır. 

  Onun müziğine neo - klasik falan diyorlar ama ben kara müzik demek istiyorum. Agnes Obel'in çok kendine has bir tarzı var sanki uykunun, bütün duyguların ve tınıların üzerine çöküp yeni bir şey ortaya çıkarması gibi.


Bütün duyguların ağır bir melankoli ile iç içe olması, bunların hafif caz hafif senfoni ile birleşmesi ki Agnes'in orijinal sesi  derken ortaya esrarlı ve tahmin edilemez bir müzik ziyafeti çıkarıyor.

Tek eksik benim tahminimce şarkıların İngilizce olması çünkü Almanca daha yatkın bir dil bu müziğe veya belki Danca.


Bu kadar çekip döktükten sonra Agnes Obel'in şarkıları ile sizi baş başa bırakalım.




Familiar









Broken Sleep











The Curse








Riverside

4 Kasım 2021 Perşembe

SİYASETÇİLERİMİZİN DAHA ÖNCE GÖRMEDİĞİNİZ RESİMLERİ

İnönü ve Türkeş













Celal Bayar ve Adnan Menderes (Yassı ada Mahkeme salonu)










İnönü ve Bülent Ecevit (70'ler)






Menderes'i halk karşılıyor (50'ler)










Turgut Özal ve Melih Gökçek (80'ler)










Demirel Okul Ziyaretinde (90'lar)












Demirel, Ecevit ve Kenan Evren (1979)














90'lı yılların tüm liderleri














İlginç












Adnan Menderes ve Süleyman Demirel (1959)












Cumhurbaşkanı Demirel ve Belediye Başkanı Erdoğan (1994)













Turgut Özal ve İbrahim Tatlıses (80'ler)













Erdoğan, Ecevit'i ziyaret ediyor. (2000'ler)












Celal Bayar, Demirel ve Erbakan (70'ler)











Tayyip Erdoğan ve Besim Tibuk (90'lar)











Turgut Özal ve Kenan Evren












 Demirel, Mitingine Ecevit posteri ile gelen çocukla fotoğraf çektiriyor.