29 Mayıs 2020 Cuma

İNSAN PSİKOLOJİSİ VE MÜZİK



Kardeşlerim,

Bugün ki konumuz insan ve müzik arasındaki bağı irdelemek.


Genel anlamda müziğin insan  üzerindeki etkisi  konuşuluyor oysa ki insanın müzik üzerindeki etkisi konuşulmalı çünkü dinlediğimiz o güzel müzikler birilerinin duygularının tezahürü.


Birileri aşık oldu, birileri acı çekti, özlem duydu derken... tüm bu hisler notalarla buluştu müzik dediğimiz kavram ortaya çıktı.


Tabi ki melodinin insan üzerinde etkisi  kaçınılmaz ama insanın melodi üzerindeki etkisi kadar değil.
Coğrafyanın insan üzerinde etkisi olduğu gibi müzik üzerinde de var
Dinin insan üzerinde etkisi olduğu gibi müzik üzerinde de var.
Sosyal hayatın insan üzerinde etkisi olduğu gibi müzik üzerinde de var.


Evet, dış etkenlerin insan üzerindeki tezahürü müziğin akışını değiştiriyor, doğru! lakin bunu yine insan eli ile yapıyor.
Demek ki neymiş önce İNSAN.

İnsanoğlu için müzik duyguların en yüksek perdeden anlatılması ve anı yakalamanın icadıydı.

Asıl anlatmak istediğim melodilerin toplumda ve insanda dışa vurum şeklini belirleyen psikoloji neydi? Asıl soru bu işte.



(Öncelikle şu notu bırakıp devam etmek istiyorum: Farabi, hangi makam hangi vakitte dinlenirse insan psikolojisi üzerinde nasıl etki bırakır diye araştırmış ve sonuçlarını paylaşmıştır.)




 Tarih boyunca kendi yuvasında duran, meditasyon kavramının dini bir ayin olduğu Çin milletinin müziğinde bir huzur ve su sesi tınısı alırız. 

Eğlence kültürünün yaygın olduğu  çok  tanrılı Arap toplumunda vurmalı çalgıların yaygın olduğu dans ritmi duyarız.

Avrupa'ya doğru uzandığımızda kilise müziğini hissederiz. Koro şeklinde ilahiler dalga dalga yayılır.


 Müziği İlahi bir emrin bir parçası olarak gören Hinduizm, Hint toplumunun müzik anlayışını büyük ölçüde etkilemiş, yas tutma kavramının günah olduğu bu din, hem ilahi ezgileri hem de dans ritmini bu müziğe yerleştirerek mistik bir müziği bize sunmuştur.

Tarih boyunca farklı coğrafyalarda yaşamış Yahudilerin dini ezgileri diğer milletlerin ezgileri ile harmanlanıp ağır bir tonda kulağımıza çarpmıştır.
Batı Rusya Yahudileri 'Aşkenaz' tarzını benimserken,
Doğu Avrupa Yahudileri 'Judoe-Arap' tarzını benimsemiştir.

Ateşe tapan Pers kültüründe yanan bir çıranın melodisini duyarız.
Ki hala bugün İran da bu ritmi duymak mümkün.



Evet, İnsan çevreden bağımsız bir mahluk değildir.
 Yukarıda tarihin erken dönemlerine baktığımızda inançların insan üzerindeki etkisini görürüz.
Her toplum kendi inancının üzerinde bıraktığı tesiri melodilere dökmüş ve din aromalı bir müzik ortaya çıkmıştır.
Doğa ve din kavramlarının derin hissiliği dönemin müziği olmuş.


Nüfus artıkça toplumlar daha da büyüyüp ayrılınca ve farklı sorunlar ortaya çıktıkça, insanlık, fikri değişim rüzgarında savrulurken müziği de değişime zorlamış.


20.Yüzyıl da Arap coğrafyasında yaşanan zulüm ve acılar 'Arabesk' müziğin doğmasını sağladı.
Acı çekenlerin kendini ifade etme biçimi haline geldi.
1980 yılında ülkemizde darbe olunca zaten var olan arabesk müzik ülkemizde patlama yaşadı.


Afrika da tarih anlatıcıları okuma yazma bilmedikleri için  tarihi hikayeleri tekerleme şeklinde ezberler hem kendileri kolay akılda tutardı hem de halkın hızlı öğrenmesini sağlardı.
Ve hikayenin nesilden nesile aktarımını sağlamış olurdu. Bu anlatıcılara 'Griot' denilirdi.
Avrupalılar Afrikalıları köle diye satmaya başlayınca bu hikaye anlatıcıları hem köle oldu hem de köle anlatıcıları oldu.
Amerika da 1960 yılında iyice alevlenen siyah-beyaz ayrımı 70'ler de Griot tekerlemesinden Rap ve hip hop  müziğe evrildi.
Köle olarak gelen Griotlar'ın psikolojik dışa vurumu olan rap müzik bir isyan müziği oldu.
Daha çok siyahilerle anılan bir müzik türü olsa da Fransa da ezildiğini düşünen Arap'ın dili,
Almanya da ayrımcılık gören Türk'ün dili, kendi ülkesinde ötelenen ve ezilenlerin dili haline geldi.


Avrupa da reform yani dinde tartışmalar ve düzenlemeler başlayınca bu tartışmalar sosyal hayatın her alanına sirayet etti.
Çok sesli Avrupa da çok sesli müzik ortaya çıktı.Dini anlamda yaşanan karmaşa müziğe yansıyınca melodide bir çığlık bir hırıltı tınısı ortaya çıktı.
Yine aynı dönem Osmanlı müziğine bakıldığında, oturmuş olan dini ve ekonomik düzen müzikte ılımlı bir musikiyi hakim kıldı.



Avrupa'da başlayan sanayi devrimi ile fabrikalar kuruldu ve bu fabrikalarda, maden ocaklarında çalışan işçi grubu ortaya çıktı.
Paydos zilinden sonra barlarda bir araya gelen işçiler burada  hem eğlenip hem iş hayatının zorluklarını konuşurdu.
Sosyal hayatın bu sertliğine karşı sert bir müzik doğdu: Metal müzik.


İnsanlar ekonomik, sosyal ve dini etkenleri yeniden anlamlandırmaya başladıkça müziğin yolculuğu da değişti.



................


Eğer anlattıklarımızdan illa bir şeyler çıkaracaksak o da şudur: Biz bir müzik dinliyorsak bu bizim kimliğimizin dili demektir. Bizi o müziğe iten şey isyanımız, yenilgimiz veya acımızdır...
Eğer bir müzisyen o melodiyi ortaya çıkarıyorsa onu da oraya iten bir acı, bir hüzün, bir zafer, bir eziklik belki bir korkudur...

Toplumları ele alırken müzik zevki dikkate değerdir çünkü  toplumun kimliğinin bir parçası da budur.




İnsanlar yaşları ilerledikçe daha sakin ezgileri veya  milli ezgileri tercih ederler. Deneyimlerin ve olgunluğun melodisi özdür. Kendi iç dünyamıza yaptığımız tüm yolculuklar bir dere yatağı gibi bizi öze götürür.


Tek tip insan oluşturmak için çalışılan dünyamızda müzik bir farklılık ve farkındalık olmaktan çıkarılmış, popüler kültür, popüler müzik gibi kavramlar ile kaynağı bir öze dayanmayan rahmani ve insani olmayan bir tını ortaya çıkmıştır. Oysa ki insanlığın dinden, coğrafyadan, aşktan, savaştan vs... ilham alarak oluşturduğu melodiler insanı insana insan gibi anlatma şeklidir.




Bir hamburgercinin reklamı var 'Ne yediğini bil' diye 😃 o zaman biz de şunu diyelim.

Ne dinlediğini bil. Neden o müziği dinliyorsun? Seni o müziğe iten sebep ne? BİL.






Yüce Allah'ın bize bahşettiği hissiyatı, aklı ve uçsuz bucaksız kainatı anlayana her tebessüm her rüzgar bir melodidir.












































1 yorum: