Merhaba Dostlar..
Bugün size Cumhuriyet tarihinin en büyük grevini, bunun sonucunda da bir hükümetin nasıl iktidarı kaybettiğini anlatacağım.
Evet evet.. Türkiye'de oldu bu.. Şaşırmayın..
Hem de 90'lı yıllarda.. Çok eski de değil.
18 Ağustos 1988 yılında Zonguldak Kilimli maden ocağında işçiler mesai bitiminde üstlerini değiştirmek için soyunma odasına dönerler ve dolaplarının olmadığını görürler. Ocak kapatılmış ve diğer işleyen maden ocaklarına taşınmıştır. Söylenen ise ocaktan yeterince verimin alınmadığıdır.
Çok fazla süre geçmez, İhsaniye, Çaydamar ve Dilaver ocakları da kapatılır ve ocakların üretimi düşer ve bu sebeple karı da azalır.
Bunun sebebi, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bilinçli olarak karının düştüğünü göstermek ve özelleştirmenin önünü açmak istediği söylenir.
Özal, 28 Kasım 1990 yılında yaptığı konuşmada şunları söylemektedir.
''Zonguldak kömür havzasında işçiye verilen ücret, sattığınız kömürün bedelini karşılamıyor. Zararı 500-600 Mlyarı buluyorsa yarın yüzde 60 zam verdiğiniz zaman bu açık, bu zarar 1 trilyonun üzerine çıkar. Kim ödeyecek bu parayı? Devlet baba ver bakalım diyecekler. Devlet baba nasıl verecek? Ya vergileri arttıracak ya da para basacak. Üretim olmayan yerde haddinden fazla para verirseniz enflasyonu körüklersiniz.''
Özal, yaptığı işletme hesabında sonuna kadar haklıdır fakat üretimin düşük olduğu söylemine, Zonguldak halkı tarafından karşı çıkılmakta ve yukarıda dediğim gibi ocaklar kapatılarak üretimin bilerek düşük gösterildiği söylenir.
1990 yılında birçok toplu iş sözleşmelerinin imzalanacağı vakittir. Ancak Genel Maden-İş ile hükümet arasında yevmiye konusunda ciddi anlaşmazlık olur.
Maden-İş önerisi 2.5 milyon lira maaş, 85 bin lira yevmiyedir. Ancak hükümet 1.2 milyon lira maaş ve 64 bin lira yevmiye teklif eder.
--Maden işçileri, yerin yüzlerce metre altında ölümle yüz yüze çalışırken, her an patlama endişesiyle çabalarken ve ''akşam çocuğumu görebilecek miyim?'' sorusuyla yaşarken, bütün bu sıkıntılar yetmezmiş gibi yoksul olan işçileri aç bırakmak hangi kitapta yazar ki?--
Bu anlaşmazlık sonucunda Sendika Genel başkanı Şemsi Denizer, grev önlüğünü giyer ve Zonguldak'taki Türkiye Taş kömürü Kurumu önüne grev pankartını asar. (30 Kasım)
Madenlerde greve gidilmesi hem ülkenin ekonomisinde büyük sıkıntılara yol açar, hem de çalışmayan madende sel, göçme, yangın gibi felaketlere yol açabilir ve bunun sonucu o madenin kapanmasına kadar gidebilir.
Grevin başladığı 30 Kasımdan 4 Ocak 1991'e kadar yaklaşık 48 bin işçi katılır.
Tabi o zaman Facebook, Twitter, İnstagram falan yok ki yürüyüşte selfie çekip koyasın da herkesin haberi olsun. Birbirlerinden haberdar olmak için şehrin her yerine megafon döşenir.
Zonguldak'ta herkes grevi konuşur, grevle oturur grevle kalkar. Ayrıca Ankara'nın gündemi de Zonguldak'taki grevdir.
3 Ocak 1991 tarihinde bazı işçiler kovulur, işçilerin tamamı ise 1 Ay'ı aşkın maaşlarını alamamaktadır. İşçilerde erzak sıkıntıları başlar fakat halk grevi öyle bir kucaklamıştır ki yardımlaşma sayesinde ayakta kalmaya çalışırlar.
Hükümet, kömür ihtiyacını yurt dışından ithal ederek karşılamaya çalışır. Avustralya ve güney Afrika'daki bazı devletlerle anlaşma sağlanır fakat kömürün gemlere yükleneceği limandaki işçiler, Zonguldak Grevinden haberdar olur ve kendilerince işçi dayanışması yaparak kömürlerin gemilere yüklemeyi reddeder, gemiler Türkiye'ye boş döner. 3 Ocak tarihinde sendika yetkilileriyle hükümet arasında yapılan görüşmeden bir sonuç çıkmamıştır.
Şartlarının iyileştirilmesi amacıyla 4 Ocak 1991 tarihinde Ankara'ya yürümeye karar verilir.
(O zamanki Zonguldak; bugünkü Bartın, Karabük ve Zonguldak'ın birleşimi şeklindedir.)
İstanbul'dan gelecek ve Ankara'ya gidecek olan 1150 otobüs gelmemiştir. Sendika Başkanı Şemsi Denizer, kalabalığa seslenir: ''Arabalarımızı engellediler. Arabayla gidemiyoruz. Ama ayaklarımız var. Yürüyeceğiz..''
Söylenenlere göre, 300 kilometrelik yolu yürüyerek gidilme kararının saatler içerisinde verildiği söylenir. Yürüyüşe yaklaşık 100 Bin kişi katılır.
Şemsi Denizer, yürüyüşe katılmak isteyen kadınlara, evlerine dönmeleri çağrısında bulunur fakat onlar da kararlıdır ve yürüyüşe katılır.
-Zonguldaklılar, 1965 Kozlu direnişinde vurularak öldürülen Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe'nin isimlerini 25 yıl aradan sonra anmış oldular..--
Konvoy, gruplara ayrılır ve herhangi bir olası provakasyonun önüne geçilmesi için her ocağın kendi işçileriyle birlikte yürümesi söylenir, tanımadıkları kişilerin aralarına alınmaması sağlanır. madenciler, 15 kilometre sonra ilk molasını verir.
Mola bittikten sonra hükümetin ilk barikatıyla karşılaşırlar. Bu barikat, madencileri durduramaz.
10 kilometre daha yürüdükten sonra Devrek'e ulaşırlar ve mola verirler. Devrek halkı madencilere evlerini açar, aynı kaptan yemek yiyip aynı kaptan su içerler. Yani Madenci yürüyüşü sadece madenciler için değil, Zonguldak'ın kaderi için yapılmaktadır.
Tabii Ankara, olağanüstü güvenlik önlemlerini almıştır.
Türk-İş başkanı Şevket Yılmaz, ilk etapta yürüyüşe tepki vererek, hükümetle pazarlığa gölge düşürüleceğini söyler. Şemsi Denizer ise '' Pazarlığın önündeki en büyük engel Şevket Yılmaz'dır'' der.
5 Ocak'ta Şemsi Denizer Başbakan ile görüşmek için Bolu'ya gider.
Ancak şartlar yine kabul edilmez. görüşme tıkanır.
Madenciler Devrek'ten sonra yine bir barikatla karşılaşır. görüşmeler sonucunda bu barikat da aşılır.
Bolu'dan dönen Denizer, ''Görüşme falan yok.. Görüşme için ön şart öne sürdüler. Yürüyüşü bitirin gelin dediler. Para falan vermeyiz.. Teklif de sunmuyoruz. Bütün sorumluluk ise size ait dediler.''
Madenciler 70 km geride bırakmıştır. Zonguldak'tan gönderilen ilaç, battaniye ve erzak, kolluk kuvvetleri tarafından engellenir.
Özal, Denizer'i kastederek ''O zatla görüşülmez'' demiştir..
Madenciler Gerede'ye ulaşır. Bakanlar kurulu toplantısında İmren Aykut, yürüyüş devam etse bile Denizer ile görüşebileceğini söyler. Denizer, Ankara'ya gitmek için yola koyulmadan önce kalabalığa seslenmek için megafonu eline alır.
Canlarım, ciğerlerim diye sözlerine başlar.
''İşçiler hak arama mücadelesinin dışına çıkmazlar. Aralarına kışkırtıcı sokulsa da.. İşçi-Sendika bütünlüğü içinde disiplin kurarak kenetlendik. Başarı, disiplin, güven bunu siz yarattınız..Türkiye işçi sınıfı, emekçi halkı sizinle övünüyorum.. Eylem amaçlıdır. Yürüyüş planımız, anlaşma ortamı yaratmaktı. Bugün yönetim kurulu ile Ankara'ya gidiyorum. 3 gün Zonguldak'a gelemiyorum.
İşçiler: Biz burdayız.
Denizer: Şimdi biz önceden planladık. İşareti ben veririm demiştim. Bana güveniyor musunuz?
İşçiler: Evet. Gemileri yaktık. Geri dönüş yok.
Denizer: Yürüyüş eylemi bitmiştir. Sizler Zonguldak'a dönüyorsunuz.
Bir kadın: Hayır başkan. geri dönüş yok.
İşçiler: Geri dönüş yok. Başkan ne derse onu yaparız.
Denizer: Ben böyle istiyorum. Suçlayacaksanız beni suçlayın. Anlaşma ortamı tarattık. (Eliyle geri dönüş yok diyenleri göstererek) Kışkırtıcılar sesini kessin. Maden işçileri oyuna gelmez.
İşçiler: Başkan ne derse o olur.
Konuşmanın ardından Denizer Ankara'ya gider, İşçiler Zonguldak'a döner. 21 Ocakta hükümet-sendika görüşmeleri sonuca ulaşamaz.
16 Ocak gecesi ABD, Irak'a savaş açtı. Hükümet, savaş halini göstererek grevleri 60 gün süre ile erteledi.
6 Şubatta toplu sözleşmeler imzalandı ancak hükümetin teklifinin çok daha düşüğüne..
1.1 milyon lira maaş, 49 bin lira yevmiye..
Yürüyüşün sloganı ''Silkele başkan, Düşecekler'' idi. 1987 seçimlerinde 292 sandalye ile tek başına iktidar olan ANAP, 1991 seçimlerinde 115 sandalyeye düştü ve iktidarı SHP-DYP koalisyonuna bıraktı.
Denizer için bazı kesimler Polonya'nın işçi liderinin ismi ile hitap ederken (Yerli Walesa) kimi kesimler ise başkanlığında Jaguar marka makam aracı aldığı için Jaguar Şemsi demektedir.
Yürüyüşün sonlandırılmasından sonra Turgut Özal'ın ''Zonguldak'ı bitirin'' dediği söylenmektedir.
Bunun üzerine Zonguldak, Bartın ve Karabük olmak üzere parçalanarak 3 şehir haline getirilmiştir.
Metin Köse'nin bu yürüyüşü anlatan Büyük Yürüyüş adında kitabı mevcuttur..
Görüşmek Üzere..